♫Sana hiç bu kadar ihtiyacım olmamıştı. Senden hiç bu kadar nefret etmemiştim. Sen benim ölümüm olacaksın. Çünkü tek yaptığın şey, beni...
Oy Sınırı: 100 oy
Verandanın merdivenlerine doğru yürüdüm. Korkakça merdivenleri inip arkamı döndüm. Jungkook'unda inip yanıma gelmesiyle kafamı ormana çevirdim. Gergin bir gülümseme takınıp "Çok karanlık gözüküyor." dedim.
Önüme geçip ormanın derinliklerine doğru yürümeye başladı. Bağırarak "Hadi Cheol." dedi.
Yavaşça gözden kaybolmaya başlamıştı. Biraz daha beklersem ağaçlardan onu göremeyecektim. Koşar adımlarla yanına kadar gittim. Nefes nefese bir halde tam yanında durdum. "Neden beklemiyorsun Jungkook?"
Ellerini ceplerine soktu. "Bir adım atmasaydım öylece bekleyecektik."
Etraftaki ağaçlara göz atarken "Seni kaybedeceğim sandım." dedim.
Minik bir kahkaha attı. "Korkulacak bir şey yok Cheol. O tür şeyler, filmlerde olur."
Derin bir nefes alıp verdim. Burnuma dolan toprak kokusuyla hafifçe gülümsedim. "Sanırım haklısın. Bu anın tadını çıkarmalıyım." Kafamı yukarı kaldırdım. Ay, bize çok yakın gibiydi. Harika gözüküyordu. Heyecanla işaret parmağımı kaldırıp ayı gösterdim. "Jungkook, ay çok güzel gözüküyor."
O da benim gibi kafasını kaldırıp yukarı baktı. "Evet." dedi ve yürümeye devam etti.
Gözlerimi devirip yine hızlı adımlarla ona yetiştim. Dakikalarca sessizce yürüdük. Gıkımı çıkarmadan etraftaki sesleri dinledim. Rüzgarın yaprakları kıpırdatmasını, kuşların uzun soluklu ötüşlerini öylece dinledim. Arada gözlerimi Jungkook'a çevirdim. Benim tam tersim, çok sakin ve rahattı. Sanki bunu sürekli yapıyor gibiydi. "Jungkook,"
"Hm?"
"Bana kendi hakkında bir şeyler anlatsana." Hiçbir zaman onu tanıma fırsatım olmamıştı. Şimdi onunla bir ormanda yalnızken gerginliğimi azaltmak adına anlatacağı herhangi bir şeyi dinlemeye razıydım.
"Kendi hakkımda mı? Ne anlatabilirim ki?" Kaşlarını hafifçe çatıp bana baktı.
Gözlerimi kaçırıp etrafta gezdirirken "Bilmem." dedim. Gözlerimi tekrar gözlerine diktim. "Ne istersen." Biraz düşünüp ekledim. "Neler yapmaktan hoşlandığını, gün içinde neler yaptığını ya da çok özel olmayacaksa çocukluğunu anlatabilirsin." Bakışlarını kaçırıp gözlerini önüne dikti. Burnundan solumaya başlamıştı. "Herhangi bir şey işte."
Derin bir nefes alıp verdi. "Kendi hakkımda konuşmayı sevmem Cheol."
"Neden ki?"
"Çünkü kendimi, çocukluğumu, o bahsettiğin hiçbir şeyimi sevmiyorum." Ona şaşkınca bakarken yanında yürümeyi sürdürdüm. Bir şey söylemek istedim ama başaramadım. Kendini dahi sevemeyen bir insanın beni sevemezdi. "Söylediklerim sana çok aptalca gelebilir. Ama doğru bu." Kafasını bana çevirip gözümün içine içine baktı. "Hayatında görüp görebileceğin en aptal insanım." Yüzüne hiçbir mimik yerleştirmeden ekledi. "Duygusuzum. Sevinç nedir, üzüntü nedir bilmem."
"Hiçbir insan duygusuz değildir Jungkook."
"Tam karşında kanıtı duruyor." Kafasını çevirip uzaklara bakmaya başladı. "Şu hayatta sevdiğim sadece tek bir şey vardı. O da, artık yok." Kafamı önüme eğip burukça alt dudağımı ısırdım.
O şeyin ne olduğunu çok iyi biliyordum. Annesiydi. Bir trafik kazasında ben ailemi, o ise sevdiği tek şeyi kaybetmişti. Benim yanımda Jaewon vardı, Jin vardı. Ama o, bunca süre yapayalnızdı. İçimde bir şeylerin paramparça olduğunu hissettim. "Jungkook," Kafamı kaldırıp ona baktım. Gözleri ay ışığında parlıyordu. Duygusuz olduğunu düşünüyordu fakat aslında hala içinde yaşayan bir şey vardı. "Artık yalnız değilsin. İstediğin her an senin yanında olacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bloody Roses | Jeon Jungkook
FanfictionBana kanlı, siyah güller hediye ettiğinde anladım. Ben bir şeytana aşık olmuştum.