♫Kaygılarımla sürekli savaşarak kontrol etmeye çalışıyorum. Her zaman yanımda oldun ve acı çektiğimde beni anladığını biliyorum. Kontrolü kaybetmek istemiyorum.
Jungkook'un Ağzından
İnanılmaz yavaşlıkta gözlerimi araladım. Hissettiğim garip hisle yüzümü buruşturdum. Sanki dün gece birileri üstümde tepinmiş gibi iğrenç bir vücut ağrım vardı. Kafamı sağıma çevirdiğimde karşılaştığım bedenle bakışlarım yumuşadı. İstemsizce yüzüme tebessüm yayıldı. Cheol, benimle uyumuştu. Gözlerimi hızlıca etrafta gezdirdiğimde Hoseok'un evinde olduğumu fark ettim. Bu durum kaşlarımı çatmama sebep olmuştu. Burada ne işimiz vardı?
Cheol'ü uyandırmaktan korkarcasına yorganı araladım. Yataktan kalkıp güzelce üzerini örttüm. Saçlarımı düzeltmek adına ellerimle tararken içeri doğru adımladım. Oturma odasında kimseyi göremeyince mutfağa yöneldim. Hoseok'un masanın kenarında kahvesini yudumladığını görünce mutfağa girdim. "Hoseok,"
Hoseok korkuyla yerinden zıpladı. "Sana da günaydın Jungkook."
Tam karşısına oturdum. "Günaydın." Etrafı inceledim. "Burada ne işimiz var? Anlatır mısın? Cheol, ne alaka?"
Kahvesini masaya bırakıp ayağa kalktı. "Sana bir kahve yapayım. Bunları konuşuruz."
Hızla yerimden kalktım. "Benim kahveye değil bir cevaba ihtiyacım var Hoseok. Olanları öğrenmediğim zaman ne kadar büyük bir boşluğa düştüğümü biliyorsun."
Durup tezgaha doğru yaslandı. "Her şeyi konuşacağız Jungkook. İlk başta kendine gel. İlaçlarını al."
Sinirle dişlerimi sıktım. "Hoseok, şu an anlatman gerekiyor. Neler oluyor burada? Yine bir Albert vakası mı?" Onun adını ağzıma almak bile rahatsız ediyordu beni. Cheol'e zarar vermiş olabilir miydi? Yoksa Hoseok, Cheol'ü mü kurtarmıştı Albert'ın ellerinden? Kafam patlayacak gibiydim. Sessizliğini koruyan Hoseok'a tekrar döndüm. "Hoseok ne oluyor anlatsana!"
"Tamam anlatacağım." Derince yutkundu ve sandalyeye oturdu. Oturmam için karşı sandalyeyi işaret etti.
Oturup bir beklentiyle kafamı salladım. "Neden üstümde filler tepinmiş gibi hissediyorum Hoseok? Anlatır mısın artık."
"Dün Albert hastalanmış. Cheol de onu iyileştirmiş. Büyük ihtimalle o yüzden vücudun ağrıyor."
Kaşlarımı çatıp şaşkınlıkla dudaklarımı araladım. "Nasıl yani? Cheol'ün onun yanında ne işi vardı Hoseok?"
"Endişelenecek bir şey yok Jungkook. Onlar oturup konuşmuşlar. Albert da artık gelmeyecekmiş." Şaşkınlığım iki katına çıkmıştı. "Bir keresinde annen istedi diye yapmıştı biliyorsun."
"Bunu Cheol için niye yapsın Hoseok?" Sesimi kısaltarak "Onu öldürmeye çalışıyordu hani?" dedim.
"Durumlar biraz değişmiş. Sakinleş, bunları konuşuruz. Şimdi kendini yorma."
"Nasıl değişmiş?" Hiçbir şeye anlam veremiyordum. Sinirle yerimden kalktım. Dış kapıya yürürken ceplerimi yokladım. "Arabamın anahtarı nerede?"
Hemen ardımdan gelen Hoseok beni durdurdu. "Şu an gidemezsin Jungkook. Ayrıca araban burada değil."
Sinirle ona döndüm. "Arabam nerede Hoseok?"
Söylememe yemini etmiş gibi saniyelerce sessizliğini korudu. En sonunda "Annenle yaşadığınız evin bahçesinde kaldı. Dün geceden oradaydınız. Ben onu gidip alırım Jungkook." deyiverdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bloody Roses | Jeon Jungkook
FanfictionBana kanlı, siyah güller hediye ettiğinde anladım. Ben bir şeytana aşık olmuştum.