♫Bu yüzden, lütfen beni kırma. Beni parçalara ayırma. Aşık olmaktan korkuyorum ama bu sensen deneyeceğim.
"Jungkook, iyi misin?" Gözlerimi defalarca açıp kapattım. Etrafı buğulu görmeme rağmen tepkisini algılamaya çalışıyordum.
Gözlerini kaçırıp umursamazca nefes alıp verdi. "İyiyim." Gözlerini kırpıştırdı.
"Sen sarhoş musun?" Muzipçe gülümsedim.
Hızla gözlerini, gözlerime dikti. "Ben sarhoş olmam Cheol." Yine aynı bakıyordu. Sert ve öldürücü bakışları vardı.
Birkaç saniye yüzüne boş boş bakıp alt dudağımı dişledim. "İçmeyi sevmediğini söylemiştin."
Sinirle soludu. Tam bir şey söyleyecekken olduğum yerden kalktım. Biraz sendeledim fakat kısa sürede dengede kalabildim. "Ben uyumaya gidiyorum." Ayağa kalktığım an başım fena halde dönmeye başlamıştı. Yürümeye başladığım an yıkılacak gibi hissediyordum.
Cesaretimi toplayıp birkaç adım attım ve temkinli adımlarla merdivene kadar yürüdüm. Merdivenin korkuluğuna tutunup kafamı yukarı kaldırdım. Merdivenin basamakları deli gibi sallanıyordu. Neden bu kadar içtiğimi sorgularken bir adım atacağım sırada ayaklarım yerden kesildi. Tiz bir çığlık sonrası Jungkook'un kollarında olduğunu fark ettim ve donakaldım. Kafamı yüzüne çevirdim. Yüzünü ilk defa bu kadar yakından inceleme fırsatı bulmuştum. Yüzündeki o sert ifadenin içerisinde yoğun bir çekicilik yatıyordu. Bakışları öldürücüydü ama bir o kadar da güzeldi. Gözleri, kirpikleri, kaşları. Kaşının hemen üzerinde, yanağında bir yara izi vardı. Elimi korkakça kaşına götürüp yara izini okşadım. Gözleri bir anda kocaman oldu.
Bu nasıl oldu diye soracakken gözlerimin kapanmaya başladığını fark ettim. İnanılmaz sarhoş ve halsiz hissediyordum. Elimi, kolumu tutamaz hale gelmiştim. Kafam, yavaşça omzuna düşüverdi. Sonrasında usulca gözlerimi yumdum. Gözlerimi kapatsam da etraf dönmeye devam ediyordu. Fakat Jungkook'un kollarında olmak çok güzeldi.
Jungkook'un merdivenlerden yukarı çıktığını hissetmemle nasıl bu kadar dirayetli olduğunu düşünmeye başladım. Benden daha hızlı ve daha çok içmişti. İçki sevmeyen insan nasıl oluyor da bu kadar dayanıklı olabiliyordu? Adımlarında en ufak aksama ya da titreme yoktu. Ben incecik bir kız değildim. Ama o, bir kuş taşıyor gibiydi. Bu çok garipti.
Olduğu yerde durduğunda gözlerimi açmadan kollarımı boynuna doladım. Nefes alış verişleri ve erkeksi kokusu, kalp atışlarımı hızlandırmıştı. Onunda kalp atışları hızlanmıştı. Buna belli belirsiz gülümsemeden edememiştim.
Tekrar yürümeye başladı ve beni yavaşça yatağın üzerine bıraktı. Hızla gözlerimi açtım. Beni yatağıma bırakırken üzerime eğilmek zorunda kalmıştı ve gözlerimi açtığım anda yüzüyle karşı karşıya kalmıştım. Hafifçe dudaklarım aralandı, gözleri dudaklarıma kaydı. Gözlerimi kaçırdım ve inanılmaz yavaş bir şekilde gözlerimi kapattım.
Dudaklarımın üzerinde bir ağırlık hissetmeyi beklerken benden uzaklaştı. Gözlerimi açtığımda arkasını döndüğünü ve gitmeye hazırlandığını fark ettim. Tam bir adım attığı sırada bileğini yakalayıp fısıltı şeklinde "Gitme." dedim. "Eğer sen de gidersen yapayalnız kalacağım."
Arkasını dönüp bana baktı. Yüzü karanlıkta kaldığı için yüzünü tam olarak göremedim ama bana baktığından emindim. Bileğini bırakmadan yanıma uzanması için yana kaydım. Bileğini bırakmadığım için yatağa oturmak zorunda kaldı. Yine birkaç saniye duraksadı. Bileğini hafifçe elimin arasından kurtardı ve arkasını bana dönerek yanıma uzandı. Saçlarının kokusu tam burnumun ucundaydı. O güzel kokuyu derince içime çektim ve hemen sonrasında kolumu beline doladım. Tişörtü sıyrıldığı için avuç içim, direkt olarak teniyle buluşmuştu. Yumuşacık tenini hissettiğimde anlık bir duraksama yaşasam da umursamadan kolumu iyice beline doladım. Avuç içimi, karın kaslarına dayayıp gözlerimi kapattım. Biraz kasılmıştı. Rahatsız gibiydi fakat çok uzun sürmedi. Saniyeler sonunda o da hafifledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bloody Roses | Jeon Jungkook
FanfictionBana kanlı, siyah güller hediye ettiğinde anladım. Ben bir şeytana aşık olmuştum.