₆death pale

5.6K 461 415
                                    

♫Umutsuz hissettiğin zaman, kaybolduğunu düşündüğün zaman elini tutacağım ve tozdan yükselişe geçeceğiz. Yalnız olmayacaksın, biz durdurulamayız.

Şaşkınlıkla gözlerim büyüdü. Ağzımı kapattığı için konuşamıyordum. Kulağıma tekrar fısıldadı. "Şimdi yavaşça elimi dudaklarından çekeceğim. Sakın, çığlık atma."

Kafamı belli belirsiz salladım. Boynuma bir bıçak dayadığı için ani hareket edemezdim. Yavaşça ellerini dudaklarımdan çekti. Derin derin nefesler alırken sessizce mırıldandım. "Jungkook," Derince yutkundum. "Benim, Cheol. Burada kalabileceğimi söylemiştin, unuttun mu?"

Hızla kollarını benden ayırıp beni kendinden uzaklaştırmak istercesine itekledi. Sendeledim fakat ayakta durmayı başarabilmiştim. Arkama dönüp ona baktım. Kaşlarını çatmış, sinirli bir şekilde bana bakıyordu. Olduğu yerde kıpırdandı saniyelik olarak dengesini kaybetti fakat hızlıca kendini toparladı. Kafasını hafifçe yana eğip yarım bir şekilde gülümsedi. İnanılmaz ürkütücü gözüküyordu. Sanki saatler önce gördüğüm kişi değil gibiydi. Bakışları, ses tonu çok farklıydı.

"Min Cheol," dedi sessizce. 

İstemsizce kaşlarımı çattım. "İyi misin?"

Gözlerini kaçırdı. Sonrasında olduğu yerde tekrar sendeledi ve elindeki bıçağı yere attı. 

Kafamı yana eğip gözlerine bakmaya çalıştım. "Sen sarhoş musun?"

Elleri titremeye başladığında hızla yanına gidip kolunun altına girdim. Yürümesine yardım ettim ve onu mutfaktaki sandalyeye oturttum. "Sana kahve hazırlayacağım."

Hızlıca yanında ayrılıp dolapları karıştırmaya başladım. Kahveyi bulur bulmaz makineye yerleştirdim ve ona filtre kahve hazırladım. Güzelce kupaya döktükten sonra hemen önüne, masaya bırakıverdim. "Bunu iç."

Kupayı parmaklarının arasına alıp bir süre boşluğu izledi.

"Hadi ne duruyorsun, içsene." 

Kahve bardağından birkaç yudum alıp masaya geri koydu. Ben de karşısındaki sandalyeye oturup kahveyi bitirmesini bekledim. Bitirmesini beklerken de incelemeyi ihmal etmedim. Onu bıraktığım gibi değildi. Gözleri kan çanağına dönmüştü. Yüzü bembeyazdı ve ölü gibi gözüküyordu. Sanırım çok fazla içmişti. Bu durum biraz beni üzmüştü. Nedenini deli gibi merak etsem de kendine gelmesini beklemek zorundaydım.

Kahvesinden birkaç yudum daha alıp dirseğini masaya dayadı. Kafasını da avuç içine yaslayıp gözlerini kapattı. Sıkkınlıkla nefesimi saldım. Bu gece hiçbir şey öğrenemeyecektim sanırsam. Tam ayağa kalkıp onu yatağına yatırmaya götürecekken sessizce mırıldandı. "Özür dilerim."

Olduğum yere tekrar oturup ona birazcık yakınlaştım. "Sorun değil." Meraklı gözlerle ona bakıp ekledim. "Neden bu kadar içtin Jungkook?"

Derin bir nefes alıp burnundan soludu. "Bilmiyorum." Onu öylece izlerken bir anda gözlerini açtı. Gözlerimin içine içine bakıp gülümsedi. 

Alt dudağımı dişleyip gözlerimi kaçırdım. Bana neden bu şekilde bakıyordu. Sanırım birazcık utanmıştım. Kafamı önüme eğip parmaklarımla oynamaya başladım. Elini çeneme götürüp kafamı yukarı kaldırdı. Yine gözlerinin içine bakmak zorunda kaldım. Eli hala çenemde iken "Endişelenme." dedi. Yavaşça elini çenemden çekti. 

Boğazımı temizlemek istercesine öksürdüm. "Sana borçluyum."

Kafasını yavaşça iki yana salladı. "Değilsin." İstemeyerek kahvesinden bir yudum daha aldı.

Bloody Roses | Jeon JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin