♫Kendim için savaşıyorum. Geçmiş peşimi bırakmadı. Geçmiş benim ölmemi istedi. Ama savaş kaybedildi. Çünkü hala buradayım.
Gözlerimi bir hastane odasında açmıştım. Oda, hafif loştu. Güneş zorla odanın içine girmeye çalışıyordu fakat siyah perde onu engelliyordu. Gözlerimi ovuşturup karşı duvardaki saate baktım. Saat sabah 10.30 olmuştu. Nasıl bu kadar çok uyumayı başardım diye düşünürken gözüm, tekli koltuktaki Jin'e takıldı. İki büklüm uyumaya çalışıyordu. Sırtımı yataktan ayırmaya çalışırken kolumun acımasıyla gözlerimi koluma çevirdim. Kolumda, serumdan kalan bir iğne takılıydı. Canımın acımasını göze alarak pamuklu bandı çekerek çıkarttım. İğneyi de çıkarıp kenara koydum. Kanamaya başlamasıyla bandı tekrar yapıştırdım. Büyük ihtimalle kolum mosmor olacaktı.
"Cheol?" Jin'in uykulu sesini duymamla kafamı ona çevirdim.
"Günaydın Jinni."
Kapalı gözlerini açmaya çalışırken gülümsedi. "Günaydın." Sırtını dikleştirip "İyi misin?" dedi.
"İyiyim. Bir şeyim yok. Jaewon nerede? Haberi yok, değil mi?"
"Merak etme. Amcan onu okula göndermiş ve hiçbir şeyden haberi yok."
Rahatlamıştım. Derince bir nefes alıp verdim.
"Cheol," Kafamı Jin'e çevirip efendim dercesine kafamı salladım. "Yangın, nasıl çıktı? Mum falan mı yakmıştın?"
Gözlerimi kaçırdım. "Hayır. Nasıl olduğunu bilmiyorum ve bu konu hakkında konuşmak istemiyorum. Jungkook, beni kurtarmasaydı neler olacağını tahmin bile edemiyorum. Çok korkunçtu." En son gördüğüm şey gözlerimin önünde canlanınca hızla Jin'e döndüm. "Sahiden, o nasıl?
"O da iyi." Bir an duraksayıp ekledi. "O, cenazedeki çocuk değil mi?"
Kafamı aşağı yukarı salladım.
"Seni kurtardığı için minnettarım ama Jungkook denilen çocuğa güvenemiyorum."
Yastığı dikleştirip sırtımı yasladım. "Neden?"
"Cenazede çok garip gözüküyordu. Bilmiyorum, garip bir havası var." Gözlerini kıstı. Aklına gelen şeyle "Sana nasıl baktığını hatırlamıyor musun?" dedi.
"Ben ailemi kaybettiğim gibi o da annesini kaybetmişti Jin. Enerji dolu gözükmesini bekleyemezsin."
"Yine de bir gariplik var." Birkaç saniye düşündü. "Yangın sırasında onun orada ne işi vardı?"
Dudaklarımı yalayıp burnumdan soludum. "Beni kurtarmak uğruna kendi hayatını tehlikeye attı. Neden orada olduğu önemli değil."
Dudaklarını birbirine bastırıp kafasını aşağı yukarı salladı.
"O nerede? Bu hastanede mi?" Onu gidip görmek istiyordum. En azından teşekkür etmek, iyi olduğuna emin olmak istiyordum.
"Evet, hemen yan odada yatıyor. Gidip arada onu da kontrol ettim. Ne olursa olsun senin hayatını kurtardı."
Gülümsedim. "Çok tatlısın."
"Ah, bu arada amcan bugün buraya gelecek. Sana ulaşamadığı için beni aradı ben de her şeyi söylemek zorunda kaldım."
Yüzümü buruşturup kaşlarımı çattım. "Neden söyledin Jin? Buna gerek yoktu."
"Üzgünüm. Bu kadar büyük bir şeyi saklayamazdım."
-o-
Jin'in bana getirdiği kıyafetleri üzerime giymiştim. Jin de o sırada çıkış işlemlerimi yaptırmak için aşağı inmişti. Hastanede kalmama gerek yoktu. Sadece ayak bileğimde ileri derece bir yanık vardı. Onun geçmesi için merhem almam yeterliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bloody Roses | Jeon Jungkook
FanfictionBana kanlı, siyah güller hediye ettiğinde anladım. Ben bir şeytana aşık olmuştum.