♫Biliyorsun, yanımda olmanı istiyorum. Sadece bir gün beni seveceğini söyle.
Düşüncelerimin arasında o kadar kaybolmuştum ki taksinin gece kulübünün önünde durduğunu fark etmemiştim bile. "Hanımefendi geldik."
"Ah, çok pardon." Taksimetreye bakıp parayı uzattıktan sonra kendimi taksiden dışarı attım. Kapıyı kapattığım an, taksi hızla yanımdan ayrıldı.
Kafamı gece kulübüne çevirip bir süre dışarıdan izledim. İçeri girmeden önce Jin'i aradım. Onu bu büyük binanın içerisinde bulmam biraz zordu. Telefon çaldı fakat açan olmamıştı. Bir umut belki karşılaşırım diye içeriye adımladım. Geniş kapıdan içeri girdim. Dolambaçlı holde biraz yürüdükten sonra sonunda içeri girebilmiştim.
Dıştan gözüktüğü gibi içerisi de çok genişti. Hızla yanıp sönen renkli ışıklar ortama hava katıyordu. Ortadaki büyük pistte insanlar dans ediyordu. Pistin etrafı şık koltuklar ve masalarla doluydu. Bir köşesinde de bar kısmı mevcuttu. Barın önünde yüksek tabureler vardı.
Etrafı incelemeye son verip birkaç adım attım. Gözlerimde Jin'i aramaya başladım ama onu burada bulmam tahmin ettiğim gibi çok zordu. Telefonumu alıp tekrar arayacak iken biriyle çarpıştım. Hızla kafamı kaldırıp "Çok özür dilerim." dedim.
Uzun boylu çocuk, sorun değil dercesine gülümsedi. "Birini mi arıyorsun? Yardımcı olabilirim." Erkeksi yüz hatlarına sahipti. Güldüğünde de yanaklarında çukurlar oluşuyordu.
Dostça yaklaşsa da kimseye güvenmemek konusuna kararlıydım. "Teşekkürler."
Yanından geçip gidecekken tekrar seslendi. "Buradaki herkesi tanırım. Bulmanda yardımcı olabilirim."
Olduğum yerde durup yavaşça arkama döndüm. Sert bir şekilde "Buna gerek yok." dedim.
Tepkimden dolayı biraz çekinse de "Ah, anladım." dedi. Tek elini cebine koyup diğer elini bana doğru uzattı. "Ben Kim Namjoon, buranın sahibiyim. Senin adın nedir?"
Buna inanmamı beklemiyordu, değil mi? Buranın sahibi olan bir insan bu kadar rahat giyinmezdi. Giydiği şeyler dar kot pantolon ve basit bir tişörtten ibaretti. Alt dudağımı dişleyerek gülümsedim. "Bu ne? Kızları tavlamak için kullandığın bir taktik mi?"
Tatlı bir şekilde gülümseyip kafasını iki yana salladı. "Buraya ilk defa gelmişsin anlaşılan." Namjoon denilen çocuğun yanına biri daha gelip kulağına bir şeyler fısıldadığında gülücüğü solmuştu. Kafasını anladım dercesine sallayıp kulağına fısıldayan çocuğa belli belirsiz "Geliyorum." demişti. Gitmeden evvel bana doğru döndü. "İyi eğlenceler." Hızla yanımdan uzaklaşmıştı.
Bu garip karşılaşmada fazla takılı kalmadan biraz daha etrafa bakınmaya başladım. Jin'i aramayı düşünürken o beni aradı. "Neredesin Jin? Seni arıyorum."
"Lavaboya kadar gitmiştim. Sen neredesin, bak el sallıyorum."
Hızlıca etrafta yine göz gezdirdim. Arka taraflarda birinin el salladığını görmemle gülümsedim. "Gördüm, geliyorum." Koşar adım yanına gidip sımsıkı sarıldım. Tanıdık birini görmek, güvende hissettirmişti. Bu geceki yaşadığım şeyler bana biraz fazlaydı.
"Hoş geldin!" Kollarını benden ayırıp masanın bir yanında oturan çocuğu işaret etti. "Bak seni kiminle tanıştıracağım. Kuzenim, Taehyung."
Taehyung yerinden kalkıp bana gülümsedi. "Jin, senden çok bahsetti Cheol. Tanışmamıza çok sevindim."
Tatlı bir şekilde gülümsemeye çalıştım. "Ben de çok memnun oldum Taehyung."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bloody Roses | Jeon Jungkook
FanfictionBana kanlı, siyah güller hediye ettiğinde anladım. Ben bir şeytana aşık olmuştum.