₂on fire

7.6K 582 454
                                    

♫Şimdi meleğim var. Bu benim için bir risk. Biliyorsun, sen benim kurtarıcı zerafetimsin. Galiba senin ışığına bağımlı oldum.

(Bu şarkı, her sözüyle ayrı anlamlı. Mutlaka dinlemenizi öneririm.)

Donmuş, öylece Jin'e bakarken bir şey söyleyecektim ki duraksadım. Mutfağa yönelip elimdeki bıçağı masanın üzerine bıraktım ve ilk bulduğum yüksek tabureye oturuverdim. Olayın şokunu atlatmakta zorlanıyordum.

"Hey, Cheol?" Mutfağa giren Jin, kafasını eğip yüzüme yüzüme baktı. 

Ona belli etmemek adına kafamı kaldırıp gülümsedim. "Efendim?" 

"Üzgünüm. Gerçekten reçelin yere döküldüğünü görmemiştim." Gözlerini yerdeki lekelere çevirip mahcup bir ifade takındı. Reçel, kan gibi bir gözüküyordu. Bu benzetme beni ürküttü için gözlerimi başka bir yöne çevirip derin bir nefes aldım. 

"Sorun değil Jin." Yerimden kalkıp banyoya yöneldim. Yeri silebileceğim bez ararken kendi kendime söylendim. "Bu aralar çok sakarım." 

-o-

Yaşadığım garip olayın üzerinden yaklaşık üç gün geçmişti. Üç gündür gram uyku uyumuyor, Jaewon'a göz kulak olmaya çalışıyordum. Hatta onunla birlikte uyuyor, sabaha kadar gözümü kırpmadan onu izliyordum. Uykuma yenilip ona bir zarar gelmesinden çok korkuyordum. 

Onunla uyumaya başladığımdan beri o garip şeyi görmemişti. Sanırım onu korkutan yalnız uyumak zorunda olmasıydı. Ya da o şey, yanında ben olduğum için gelmiyordu. Bir anda tüylerim ürpermişti. Kendimi rahatlatmak adına o şeyin gerçek olmadığını ve üç gün önceki yaşadığım olayın ise başarısız bir hırsızdan ibaret olduğunu kendime kanıtlamaya çalıştım.  

Böyle düşünürken güneşin odama dolmasıyla yataktan kalktım. Jaewon'u kaldırıp okula göndermek için yaklaşık iki saatim vardı. Güzelce kahvaltılık bir şeyler hazırlayıp Jaewon'u kaldırdım. Hazırlanıp yemeğini bitirdiğinde ise hızlıca okul otobüsüne uğurladım.

"İyi dersler kurabiyem!" Kapının önünde ona el sallarken arkasına dönüp tatlı bir şekilde el sallamıştı. Hemen sonrasında okul otobüsüne binmişti. Otobüsün hareket etmesiyle kapıyı kapattım. İnanılmaz yorgun hissediyordum. Üç gündür yaklaşık 2 saatlik uykuyla ayakta duruyordum. 

Bütün kapı, pencerelerin kilitli olduğundan emin olduğumda kendimi koltuğa attım ve anında uykuya daldım.

Kapı zilinin çalınmasıyla olduğum yerden sıçrayarak uyandım. Göz ucuyla saate baktığımda sadece 2 saat uyuyabildiğimi fark ettim. Gözlerimi ovuşturup koltuğun kenarına fırlattığım terlikleri ayağıma geçirdim. Terlikleri zemine sürte sürte kapıya kadar ulaştım. Kapıyı açmaya çalıştığımda kilitli olduğunu fark edip dışarıda bekleyene "Bir dakika!" diye bağırdım. Kilidi birkaç kez çevirip kapıyı araladım. Hiç kimse yoktu. Bir adım atmaya çalıştığımda ayağım simsiyah bir kutuya çarpmıştı. Siyah, mat bir kutunun etrafı yine siyah bir kurdeleyle bağlanmıştı. Yere eğilip kutuyu aldım ve kimin bıraktığını anlamaya çalışırcasına gözlerimi boş sokaklarda gezdirdim. Daha sabah saatleri olduğu için kimse ortalarda gözükmüyordu.

Kutuyu sıkıca tutup içeri girdim ve ayağımla kapıyı kapattım. Mutfak tezgahının üzerine koyup kurdelesini çözdüm. Kalp atışlarım hızlandı. Bu kutuyu, kim bırakmıştı olabilirdi ki? Heyecanımı kenara atıp kutunun kapağını açtım ve içindeki siyah güllerden gözlerimi alamadan kapağı kenara koydum. Çok güzel gözüküyorlardı. Bu siyah güllerin üzerine özenle yerleştirilmiş siyah bir zarf vardı. Fakat algılayamadığım garip bir şey vardı. Güllerin ve zarfın üzerinde bir sıvı vardı. Korkakça elimi uzatıp güllerden birini elime aldım. Dikenlerinin elime batmasıyla acıyla inledim. 

Bloody Roses | Jeon JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin