♫Ben vazgeçmişken savaşmamda yardım ettin. Sen hala dayanma sebebimsin. Ve eğer yapabilseydim seni aya götürür, onu sana verirdim.
Kollarını belime sardığında üzerimdeki havlunun çoktan üzerimden kayıp düştüğünü fark ettim. Belimi öylesine sıkı sarmalamıştı ki bütün üst bedenim onun bedenine yapışmıştı. Dudaklarımı saniyelik olarak ayırıp tişörtünün eteklerine uzandım. Onu daha yakından hissetmek istiyordum. Üzerinden çıkarıp parmak uçlarımı usulca göğsünde gezdirdim. Gözlerini benden ayırmadan vücudumu incelemeye başladı.
Kafamı kaldırıp ona baktım. Beni öylece izlediğini fark ettiğimde hafifçe gülümsedim. Tek elimi kaldırıp ensesine götürdüm. Ensesindeki saçları parmak uçlarımla okşadım. Ona dokunmak çok güzel hissettiriyordu. Bana doğru sokulup dudaklarını boynuma yaklaştırdı. Boynuma ıslak öpücükler bırakmaya başladığında öpücüklerine karşılık olarak sessizce inlemeye başladım. Öpücükleri yavaşça aşağı kaydı ve göğüs uçlarıma kadar ulaştı. Göğüs uçlarımı delicesine öperken ellerini kalçama sabitledi. Beni sıkıca kavrayıp ayağa kalktı ve beni yatağa yatırıp üzerime çıktı. Ben pantolonunun düğmesini çözmekle uğraşırken öpücükleri vücudumda gezinmeye devam etti. Tam pantolonunun düğmesini çözmüşken parmakları kızlığımı buldu. Ben göğüslerime kondurduğu öpücüklerle çıldırırken bir anda parmaklarının kızlığımda gezinmesi seslice inlememe sebep olmuştu. Kafasını kaldırıp bana baktı. Parmaklarını asla durdurmadan usulca verdiğim tepkileri izledi. Dudakları, dudaklarımı bulduğunda inlemelerim dudaklarının arasında sıkışıp kaldı.
Dudakları benden ayrıldığında elimi iç çamaşırından içeri soktum. Onun beni çıldırttığı gibi ben de onu çıldırtmak istiyordum. Ama bunu yapmama izin vermedi. Hızla bileklerimi yakalayıp beni durdurdu. Kollarımı kafamın üzerine, yatağa sabitledi. Bu sert hareketleri Albert'ı hatırlatmıştı. İki kolumu da tek eliyle sıkıca kavrayıp diğer eliyle pantolonunu ve iç çamaşırını aşağı indirdi. Bacaklarımı açıp usulca içime girdi. Sesli bir inlemeyle ona karşılık verdiğimde dudaklarıma uzandı. Dudaklarımız arasındaki milimlik mesafesi bozmadan ekledi. "Sen hayatımdaki en güzel şeysin."
-o-
Sabahın ilk ışıklarında güzel bir kahvaltı sonrası yolculuk için hazırdık. Önceliğimiz Jaewon'u evden almak olacaktı. Ben kendi arabamla amcamların evine giderken Jungkook'ta Hoseok'u evinden almaya gitmişti. Amcamların evi, yolculuğumuzun başlangıç yeri olacaktı. Arabayı dikkatle evin önüne park edip arabadan indim. Hemen ardımda duran arabayla kafamı çevirip gelen arabaya baktım. Jin'in geldiğini fark etmemle yüzümde kocaman bir gülümseme belirdi. Seslice bağırdım. "Jinnie!"
Arabadan inen Jin, hızlı adımlarla yanıma geldi. "Fındık, biz geldik." Kollarımı açıp ona kocaman sarıldım. Kulağıma fısıltıyla "Hyejun da geldi. Yol boyunca susmadı, lütfen yardım et." deyiverdi.
Arabanın diğer tarafından inen Hyejun inmişti. Yüzündeki tatlı gülümsemeyle yanımıza geldi. "Merhaba."
Jin'den ayrılıp Hyejun'a döndüm. "Hoş geldiniz! Gelebilmene çok sevindim."
"Bu teklifi asla geri çeviremezdim. Güzel bir tatil yapmak istiyordum ben de. Yeni arkadaşlar edinebileceğim, keyifli bir tatil olacak eminim. Hem çok güzel yemek yaparım. Sizi hiç aç bırakmam. Gider gitmez bir şeyler hazırlamak istiyorum." Hyejun heyecanla bir şeyler anlatırken yüzümdeki gülücüğü olabildiğince samimi tutmaya çalıştım. Jin'in dediği kadar vardı. Hyejun gerçekten çok konuşuyordu. Göz ucuyla Jin'e baktığımda yüzünde yapmacık bir gülücük olduğunu fark ettim. Aslında bu bir gülücükten çok yardım edin çağrısıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bloody Roses | Jeon Jungkook
FanfictionBana kanlı, siyah güller hediye ettiğinde anladım. Ben bir şeytana aşık olmuştum.