Multimedya: Bilge
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Gitmek yenilmek değildir, kazanmak da
Gitmek, gitmektir işte
Hepsi bu.
Bazı insanlar sizi sadece yalnızlıkları geçene kadar yanında tutarlar. Etrafımdaki herkes olmasa da birkaçı o 'bazı insanlar' dandı. Bu listenin başını da Bilge tutuyordu. O gittikten sonra içimde oluşan boşluğun haddi hesabı yoktu. En çok onun gidişi, artık beni hayatından silişinden etkilenmiştim. Kötü anlamda.
Düşündüm de, Bilge beni ciddi anlamda kullanmıştı. Onunla anlaşan bir tek ben vardım. O' da bundan yararlanıp 6 yıl boyunca beni yanında tutmuştu. Şimdi ise benim sayemde kurduğu arkadaş grubuyla gayet mutlu görünüyordu. Arkadaş grubunu bulunca beni uzaklaştırdı ve kolayca hayatından çıkardı.
Bensiz bir hayatı önceden hayal ediyormuş gibiydi. Ağlama isteğimi zor da olsa şuan bastırmak en iyisiydi.
Hâla kulağımda kulaklığımla gözlerimi kapatmış bunları düşünüyordum. Uzadıkça uzayan otobüs yolculuğunda şuan bir dinlenme tesisindeydik. Bomboş otobüste tek başımaydım. Birşeyler yemek iyiydi ama öylesine hissizleşmiştim ki saatlerdir boğazımdan su bile geçmediği halde birşey yemek istemiyor, şu İzmir denen lanet yerdeki evime gitmek istiyordum. Âni şokla gözlerimi açtım. Ben evime nasıl gidecektim? Bir şekilde bulurum umuduyla tekrar gözlerimi kapatarak kulaklığımda çalan müziğe odaklanıp, saçma sapan olan düşüncelerimden uzaklaşmaya çalıştım.
So don't you worry your pretty little mind
People throw rocks at things that shine
And life makes love look hard
The stakes are high
The water's rough
But this love is oursRuh halime ve yaşadıklarıma tamamen zıt düşen bir şarkıyla kafa dağıtmaya çalışıyordum. Fakat pek de kafa dağıtmış gibi bir halim yoktu. Oturduğum koltuğa daha da bir sindim. Dudağıma gelen tuzlu suyun tadını tam alabilmek için dilimi dudağımda gezdirdim. Düşündüm de, yalnız olduğum koca otobüste ağlamak en iyisiydi. Güçsüz ve zayıf hallerimi bir tek ben görebilirdim. Başkaları değil. Dediğim gibi, ben güçlü bir kızım. Tüm bu yaşadıklarıma rağmen dimdik ayaktaydım. Benim için bu şey bile pes etmemem için yeterli bir nedendi.
Yorgunluk akan gözlerimi kapattım. Hep aynı şey geliyordu gözlerimin önüne. Sıkıntıyla tuttuğum nefesimi geri verip gözlerimi açtım. Annem, babam, Berke.. O halleri hızlandırılmış bir film şeridi gibi sürekli gözlerimin önünden geçip duruyordu. Hiç bitmiyor, tekrar başa sarıp tekrar izletiyordu beynim bana.
Bir gecemi bile ayrı geçirmediğim ailemden şimdi de belki bir yıl boyunca uzak kalacaktım. Bu gerçek beni daha da karmaşaya, bitmeyen bir savaşa sürüklüyordu. Onları elbette ziyaret edecektim. Her fırsatta yanlarına gidecek, bir süreliğine de olsa onlarla kalacaktım. Fakat bu, onlardan tekrar ayrılacağım, o vedalaşma sahnesini tekrar tekrar yaşayacağım gerçeğini değiştirmiyordu.
Başımı cam tarafına çevirip dışarıyı izlemeye başladım. Kuytu köşede bir kız, yüzünde sıcak bir gülümsemeyle telefonda konuşuyordu. Belki de ailesiyle konuşup onları çok sevdiğini söylüyordur. Ya da sevgilisiyle birbirlerini asla bırakmayacakları konusunda konuşuyordu.
Bakışlarımı ondan çekip başka bir tarafa çevirdim. Benim yaşlarımda bir çocuk, buradan bakıldığında rahatlıkla görülebilecek bir yerde duvara yaslanmış uzaklara attığı derin bakışlarıyla, sigarasını yavaş hareketlerle içine çekiyordu. Belki onun da hayatında kötü bir Emir vardı ve hayatını mahvetmiş onu buralara sürüklemişti. Bence en olağan şey buydu. Şu yaşadıklarımdan sonra artık herkesin hayatında 'Emir Çağlayan' olduğu sonucuna varmıştım. Her daim senin kötülüğünü isteyen ve ruhsuz olan bir Emir.