Gözlerim kapalı bir şekilde, uyandığım halde uyanmamayı bekleyip uyumak istiyordum. Saatlerdir yatağımda yüz üstü yatarak başımı yorgana gömmüş bekliyordum. Neyi mi? Yataktan bir türlü kalkamayacağım sonucuna vardığım için birisinin beni kaldırmasını bekliyordum. Bir süre daha boş boş yattıktan sonra büyük bir of çekerek yatakla olan ilişkime bir son verdim.
Bugün cumartesi. Bunun anlamı; Ekrem Amcalarla yeni okulum için alışveriş yapmak ve bir gün sonra haftalardır gitmediğim okul denen lanet yere gitmeye devam edeceğimdi. Yüzümü dâhi yıkamadan kendimi banyoya attım. Uykumun açılmasıyla kısa bir duş alıp çıktıktan sonra klasik pantolon-kazak ikilisini giydim. Saçlarımı da halletikten sonra aşağı inmek üzere odadan ayrıldım.
Paytak adımlarımla mutfağa girdim. Kahvaltı hazırlamaya üşendiğim için sadece kendime atıştırmalık bir şeyler hazırlayarak karnımı çok olmasa da doyurmayı başardım. Emir kendine de kahvaltı hazırlayabilirdi. Hem benim gibi üşengeç bir tip değildi. Yani... sanırım. Umarım benim gibi üşengeç bir tip değildir.
Mutfağı da toparladıktan sonra haftalardır özen göstermediğim saçlarımla ilgilenme vaktinin geldiğini düşünerek odama geri çıktım. İlk iş olarak nemli olan saçlarımı kremleyip taradım ve diplerine masaj yaparak kuruttum. Ardından ne kadar saç spreyleri, bakım kremleri, besleyici serumlar varsa hepsini saçıma boşalttım. Tamam. Belki biraz abartmış olabilirim. Son olarak da kendime çok yakıştığını düşündüğüm yandan salaş örgüyü örerek kendimi yüz üstü yatağa bıraktım.
Doğrusunu söylemek gerekirse alışverişe gitmeyi hiç istemiyordum. Alışveriş yapmak biraz kafa dağıtabilirdi fakat konu okul olunca yatağımda yatarak ölmeyi beklemek daha câzip görünüyordu. Yine de bu acı gerçeğin kaderim olduğunu düşünerek yataktan kalktım ve komodindeki telefonumu elime aldım. Kaan'dan bir mesaj gelmişti.
"Saat 2'de okulun için alışverişe gidicez. Hazır ol :D"
İbnelik olsun diye attığı mesaja büyük bir abartıyla göz devirip yanıt yazdım.
"Hunharca gülüyorum Kaan..."
Ardından telefonumla beraber evdeki favori mekanım olan bahçeye çıktım. Salıncağa oturup mesaj kutumdaki geçmiş mesajlarımı okumaya başladım. Önceden ne zaman canım sıkılsa bunu yapardım. Operatörlerden gelen mesajları dâhi okuyabilecek bir potansiyele sahiptim ben. Emir ve Bilge'nin mesajlarına girip moralimi daha fazla bozmamak adına onları es geçip sıradaki isme parmağımı dokundurdum. 'Gereksiz' ismini görünce ağzımdan bir şaşırma nidası çıktı. Oldukça kısa olan konuşmalarımızı okuduktan sonra, en son benim yazdığım mesaja cevap vermediğini anladım. Ben olsam ben de cevap vermezdim. Çocuğa çok soğuk davranmışım. 'Tanımadığın kişiler belki de en yakın arkadaşın olur' diye saçma salak bir inancım olduğu için onu kaybetmemek adına mesaj attım.
"Telefon sapığım yaşıyor mu?"
Ona böyle hitab etmemi sevmediğini biliyordum. Bu mesajı görünce sinirleneceğini de. İster istemez dudaklarım arasından bir kıkırtı çıktı. Ardından telefonumun bildirim sesi duyuldu.
"Telefon sapığı değilim ben!"
Telefona bakarak kahkaha atmaya başladım. Uzun zamandır böyle içten güldüğümü hatırlamıyordum. Pardon, bir de Emir düştüğünde böyle gülmüştüm. O an da aklıma gelince kahkahalarım ikiye katlandı. Fazla uzatmadan kesik kesik gülerek cevap yazdım.
"Ama öylesin."
Saniyesinde cevap geldi.
"Değilim!"