-12-

828 46 2
                                    

Gözkapaklarımın arasından büyük bir inatla sızmaya çalışan güneş ışığına karşılık sıkıca gözlerimi yumdum. Yatakta dönerek yorganı parmaklarımla kavrayıp başıma kadar çektim. Fakat yorganın altında havasızlıktan ölüceğimi anladığım vakit yorganı ayaklarımla itip yataktan düşmesine izin verdim.

Ardından bütün vücudumu esir alan güneş ışığıyla sinirden saçlarımı çekiştirmeye başladım. "Hayır ya hayır," Allah aşkına! Uyumak herkesin en doğal hakkı! Neden tabiat benim uyumama izin vermiyor?!

Bir süre sonra kendi kendime konuşmalarımın ve düşüncelerimin saçma olduğu kanısına vardığımda yatakta doğruldum. Her ne kadar şikayet etsemde çok rahat uyuduğumu inkâr edemezdim. Yataktan kalkarak kendimi tuvalete attım. Hey! Tuvalet mi dedim ben? Omuz silktim. Zaten tuvalete 'wc' demem çok ergence olmasının yanında şaçmaydı da.

Seri hareketlerle yüzümü yıkayıp çıktıktan sonra siyah gardolabın karşısına geçtim. Dolabın kapağına tasarlanmış olan boy aynasından kendime baktım. Dünden kalma kıyafetlerimle duruyordum. Kendimi banyo yapamayacak kadar yorgun hissettiğim için dolabın kapağını açarak kendime bir kaç temiz kıyafet seçip dolabın kapağını kapattım. Hızlı bir şekilde üzerimdekilerden kurtulup seçtiğim kıyafetleri üzerime geçirdim. Saçlarımı toplayıp aşağı indim.

Salona geçtiğimde koltukta kıvrılmış olan Emir'i gördüm. Ben ona misafir odasında kalabileceğini söylememiş miydim? Abartıyla gözlerimi devirip mutfağa yürüdüm. O an kafama bir şeyin dank etmesiyle yerimde durdum. Dün akşam Emir koltukta benim kucağımda uyumuyor muydu? Peki ben odama nasıl gelmiştim? Dün koltukta uyuduğuma dair bahse bile girebilirdim. Çünkü odama geldiğime dâir hiçbir şey hatırlamıyordum. Öyleyse geriye tek bir şeçenek kalmıştı.

Emir beni odama taşıyıp buraya geri yatmıştı.

Kendime gelebilmem için sirkelendim. Ne yaptığı umrumda dâhi değildi. Bana o kadar şey yaşattıktan sonra iyi davranması gerekiyordu. Evime kadar gelip burda kalıcağını söylemişti. Yani bu, yaptıklarından pişman olduğunu mu gösteriyordu? Kendini bana karşı borçlu mu hissediyordu?

Kafamı sallayarak güldüm. Lütfen! Emir Çağlayan'dan bahsediyoruz. Gülmeye devam ettim. Çünkü düşüncelerim son derece saçmaydı. Bu saçma düşüncelerimin sebebini guruldayan karnıma verdiğim için hızla mutfağa girdim. Buzdolabına kısa bir göz atıp gördüğüm kahvaltılıkları çıkarmaya başladım. Tezgaha koyup hepsini dilimledim ve kahvaltılık kaselere yerleştirmeye başladım.

Zar zor yapabildiğim salatayı da masaya koyduktan sonra gözlerimi kısarak kahvaltıya baktım. Masaya bardakları koyup meyve sularını da doldurduktan sonra her şey tamamdı. Hayatımda hazırladığım ilk kahvaltıya büyük bir beğeniyle baktım. Annemin çantama koyduğu yemek kitabını iyi ki okumuşum. Sırıttım. Ardından ciddi bir surat ifadesi takınarak salona geçtim. Emir hâlâ bir bacağını koltuktan dışarı atmış uyuyordu. İyice yaklaşıp bir elimle omzunu dürtmeye başladım.

"Emir,"
Tepki yok.
"Emir,"
Tepki yok.
"Emir,"
Tepki yok.

Derin bir nefes aldım. Bir de bununla uğraşıyordum. Ellerimle saçlarını kavrayıp kulağına bağırdım.

"Emir!" ben böyle bağırdıktan sonra ne ara ayaklanıp ayağını orta sehpaya çarpıp yerinde zıplarken halının parkelerin üstünden kayması sonucu yere düşmesi gerçekleşti bilmiyorum.

Bana şaşkınca bakarken artık tutmayı başaramayacağım kahkahalarımı serbest bıraktım.

"Ya Emir," oldukça geniş olan salonda kahkalarımın arasından zar zor konuşabildim. Bir süre sonra şaşkın bakışlarını üzerinden atıp düz suratla bana bakmaya başladı. Bense onun az önce yattığı koltuğa gömülmüş ağzımı yastığa bastırarak kahkahamı durdurmaya çalışıyordum.

ÇÖMEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin