Eve geldiğimizde Aram'ı beklemeden hızla arabadan indim ve koşarak çiçek ablaya sarıldım , beraber yemekleri yaparken günümün nasıl geçtiğini ona anlattım. Burada sevinçlerimi paylaşabilecek tek kişi çiçek ablaydı, çünkü başka kimsem yoktu... yemekler hazırlanınca masayı kurduk beraber bu süre içerisinde Aram salonda oturmuş bana bakıyordu, ona üzülüyor muydum? bilmiyorum ama istemediğim kesindi.
' yemekler hazır, çiçek abla sende bize katılır mısın?'
diye sordum çiçek ablaya. dışarıda çok güzel yağmur yağıyordu belki sonra beraber bahçeye çıkar biraz ıslanırdık
' sağ ol kuzum ben artık eve gideyim'
Aram'dan çekindiğine yemin edebilirdim ama kanıtlayamazdım. hemen masaya doğru gelen Aram'a diktim gözlerimi
' Aram, çiçek ablanın da bizimle yemesi için sende konuşur musun lütfen?'
dediğimde Aram afalladı ama masaya oturup cevap verdi
' evet abla lütfen sende bize eşlik et'
dedi. çiçek abla başıyla onaylayıp oturdu masamıza, sohbet eşliğinde başladık yemeğe... o kadar eğlenceli bir kadındı ki arada Aram'ı bile güldürdü. günüm güzel geçmişti ve akşam yemeğinde çiçek ablanın sohbetiyle daha da güzel olmuştu, gülmekten yemek yiyemiyorduk resmen. yemek faslı bitince beraberce masayı toplayıp bulaşıkları makineye attık ve ardından çiçek ablayı uğurladım. Aram salonda oturuyordu hala, odaya gidip üzerime biraz kalın bir şeyler giyinip tekrar salona döndüm. mutfağa girip kendime bir kahve yaptım, Aram'a da sormak istedim ama koltukta uyukladığını görünce uyandırmak istemedim ve camdan dışarıyı seyretmeye başladım. En son dayanamayıp kahveyi bıraktım ve bahçeye çıktım, yağmur çok yağıyordu ve her yer mis gibi kokuyordu.
omuzlarıma örtülen şalla arkamı döndüğümde Aram'la yüz yüze geldik. biraz uzaklaşıp kollarımı açtım etrafımda yavaşça dönmeye başladım, o kadar güzeldi ki keyfini çıkarmak istiyordum. Aram beni omuzlarımdan tutup kendine yaklaştırdı, yüzünden su damlacıkları düşüyordu, gözlerini gözlerime dikti
' öyle seviyorum ki seni, ne yaptıklarımla ne de yapacaklarımla beni anlamayacaksın.'
dedi. sustum, ne diyebilirdim ki sürekli seviyorum diyordu ama ya ağlıyordum ya da ailemden birine bir şey oluyordu... Aram gözlerimden ayırmadan gözlerini devam etti
' susma Dilvan, ben ölüyorum... şu koskoca dünyada bir tek sana muhtacım. canımı sersem ayaklarına beni affetmez misin? iyi bir adam olsam Mir'e baktığın gibi bakamaz mısın? kapansam ayaklarına gülmez misin bana bir kere?'
acı çekiyordu... görmemek için kör olmak lazımdı ama ben ona bakamazdım Mir'e baktığım gibi. O bana aşık olduğunu söylüyordu ama buna geç kalmıştı. omuzlarımı bırakıp bağırmaya başladı
' ben sana ölüyorum diyorum Dilvan! annem yok, babam yok kimsem yok! hata ettim evet, belki de sevmeyi beceremedim ama yemin ederim bilmiyorum. ben nasıl güzel sevilir bilmiyorum! bana kimse nasıl sevilir öğretmedi ki? bana sadece elde etmeyi öğrettiler, sevgisizliği, öç almayı öğrettiler. kimse bana nasıl güzel sevilir öğretmedi Dilvan!'
nefes aldı Aram, karşımda gerçekten ölüyormuş gibi nefes alıp veremiyordu. ilk defa karşımda ağlıyordu... bir kaç gece önce yalvardığını söylediğim için bana bağıran adam şuan karşımda ağlıyordu, ona nasıl güzel sevildiğini öğretmemi istiyordu. Aram bağırmaya devam etti
' ya bir gün beni sev diye yıllarımı verdim. bir kere görmedin beni... evlenelim dedim istemedin, bir kere denemedin! O adama güldüğün gibi bir kere gülmedin, ona baktığın gibi bir kere bakmadın. hayatımı vermeye razıyım dedim bir kere bile denemedin. beni niye sevmedin Dilvan!'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAFES
General FictionBu Kitabın gerçek kişi veya kurumlarla bir ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür. Ben Dilvan... Dilvan TİMURAĞAOĞLU. Mardin Kızıl Tepede, Kikan aşireti adı altında yaşamaya çalışıyorum, Babamsız... Annem Meral TİMURAĞAOĞLU. Ankara'da doğup büyümüş...