içim o kadar bulanıktı ki Mir'i görmek dengemi bozmuştu... Ona yazmak, sabahlara kadar konuşmak, nasıl sevdiğimi kelime kelime anlatmak istiyordum. Evliydim evet ama kalbime engel olamıyordum ben. Aram nasıl sevdiğini yanında görmek, elini tutmak, kokusunu duymak istiyorsa benimde içimdeki arzular bunlardı. Yatağımdan usulca kalkıp dolaba yöneldim hızlıca hazırlandım ve kahvaltıya indim, Aram sarılıp alnımdan öptü
' günaydın çiçeğim, bende seni uyandırmaya geliyordum tam.'
dedi. bende masaya otururken
' günaydın'
dedim sadece. soğuktum, içimdeki o Aram'a haksızlık etme dürtüsü kaybolmuştu ve ona iyi davranmak istemiyordum. Aram soğukluğu fark etmişti çoktan ama sesini çıkarmadı okula bırakana kadar da görüşürüz dışında bir şey demedi. içimdeki Mir'e yazma dürtüsü tekrar ortaya çıkmıştı, numarası bendeydi nasıl olsa okula geldiğimde ara sıra yazabilirdim değil mi? tam elime telefonu alıp yazacakken sol elimdeki alyansı fark ettim, içimdeki o susmayı bir türlü akıl etmeyen ses konuşmaya başladı
' ne yapıyorsun? sen Aram ile evlisin! bunu duyarsa neler olur sence? Mir için , annen için evlenmedin mi sen? şimdi mi bozacaksın bunu?'
az kalmıştı okulumun bitmesine, her şeyi düzene sokabilirdim. şuan bunu bozmamalıyım, kafamdaki düşüncelerle Amfi ye doğru yol aldım...
ilk dersim bittiğinde kalan diğer dersin başlamasına bir kaç saat vardı bende bu zamanı kütüphanede kullanmak istedim ve Belma'ya görünmeden kütüphaneye gittim. Belma şuana kadar en yakın arkadaşımdı ama yine de sürekli ben ve mükemmel olduğunu düşündüğü evliliğimden bahsediyordu ve bu beni boğuyordu. Ne aram ne de bu saçma sapan evlilikten konuşmak artık beni bıktırmıştı, kütüphanede otururken bir afiş gördüm, gelişmek isteyen hukuk öğrencileri için staj ortamı hazırladıklarını ve onlara ulaşmak için bir iletişim bilgileri olduğunu gördüm. Afişi alıp çantama koydum okul çıkışı arayacaktım çünkü bir kaç ay sonra stajım başlayacaktı, Aram'ın gölgesinde bir iş bulmak istemiyordum güzel yerlere tek başıma gelecektim. Annemle ufak bir telefon görüşmesi yapıp iyi olduklarını öğrendikten sonra kitabımda kaldığım sayfayı açtım ve okumaya başladım. bir cümle dikkatimi çekti
'Kötü bir insanı öldürünce kötülüğü de yok ettiğini sanırsın, sonra bir bakarsın ki yok ettiğini sandığın kötülükten daha beteri senin içinde büyüyor.'
- insan neyle yaşar? LEV TOLSTOY
böyleydi değil mi? kötülüğü öldürdüğümüzü düşünürüz, onun kötü olduğunu düşünür ve onu yok edersek kötülüğü de yok edeceğiz sanırız. içimizde ona karşı olan nefreti bastıramadığımız için yok etmek isteriz aslında, bu kötülüğü yok etmek yerine içindeki kötülüğü çıkarmak demektir. Ne kadar güzel anlatmış TOLSTOY bunu... nefret ve kin çok büyük ve kötü duygulardır bunca zaman içimde yer etmezken Aram ile tanıştığım günden beri ona karşı beslediğim duygular da maalesef bunlardı. Halbuki daha güzel hayatlarımız olabilirdi, bunu düşünmek beni her seferinde üzse de aklımdan çıkmıyordu istediğim o hayat. bir gün elde edecektim ama er ya da geç..
ders saatim geldiğinde ayaklanıp amfiye doğru yola koyuldum, sınıfın kapısında Belma ile karşılaştık ve beraber sınıfa geçtik
' madem kütüphaneye gidecektin niye haber vermiyorsun kuzu ya bende gelirdim.'
dediğinde üzüldüğünü sezdim onu kırmayacak bir ses tonuyla
' Belma kuşum bazen yalnız kalmak beni sakinleştiriyor, hem kaçıyor mu kütüphane yine gideriz beraber'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAFES
General FictionBu Kitabın gerçek kişi veya kurumlarla bir ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür. Ben Dilvan... Dilvan TİMURAĞAOĞLU. Mardin Kızıl Tepede, Kikan aşireti adı altında yaşamaya çalışıyorum, Babamsız... Annem Meral TİMURAĞAOĞLU. Ankara'da doğup büyümüş...