şimdiki zaman...
'çiçek hanım o gün nasıl mutluydum bir bilseniz. Nasıl güzel uyanmıştım o sabah.'
gizem hanım derince gülümsedi
' eminim daha çok güzel zamanlarınız olmuştur, hem şuan bir oğulunuz yok mu? evliliğin meyvesi, neşesi çocuklardır.'
yüzüm düştü birden, evet bir oğlum vardı şuan ben 29 uma girerken oğlum da 4 olacaktı. Adı da Uras'tı... hayatımda hiç şans benden yana olmamıştı, nankörlük edemem tabi ara sıra gülerdi ama sanki öç almak istiyormuş gibi aniden kolumu kanadımı kırardı hayat. İşte bu yüzden onun adını Uras koymuştum, şans anlamına geliyordu belki bir gün bana şans getirirdi kim bilir.
'sonra ne oldu peki Dilvan? o güzel sabaha uyanıp neler yaptın?'
derin bir nefes aldım ona hayatımın en güzel 3 yılını anlatmak için kendimi hazırladım, o anları hatırlamak iyi geliyordu ama bazen de çok zordu...
Geçmiş...
Sabah içimde inanılmaz bir huzurla uyanmıştım, telefonumun ekranını açtım saate bakmak için ancak Mir'in attığı mesajı gördüm
' günaydın benim huzurum.'
gülümsedim, fazla şımarmıştım
' günaydın sevgilim.'
yazıp gönderdim, saat henüz 7.30 du. Kahvaltı hazırlamam gerekiyordu hemen yataktan kalktım ve üzerimi değiştirdim, bu gün ailemle ve sevdiğim adamla en özel kahvaltımızı yapacaktık...
Ellerimi yüzümü yıkadım, saçlarımı bir güzel topladım. bugün herkes için özel bir sabah olmasını istiyordum, mutfağa geçip paçanga böreği için malzemelerimi hazırladım kızartmak için bir kenara indirip patateslerimi soymaya başladım... Her şeyi o kadar keyifle hazırladım ki onca şeyi nasıl yaptım fark etmedim bile, masa hazır olunca herkes yavaş yavaş uyanmıştı bile anneme sıkıca sarılıp herkese günaydın dedikten sonra Mir'i aramak için telefonuma uzandım
' Alo, sevgilim günaydın'
Mir'in uykulu sesi beni dünyadan koparmıştı o kadar güzeldi ki...
' günaydın benim balım, geliyorum hemen merak etme'
gülümsedim ve beklediğimi söyleyerek telefonu kapattım. Bugün ailem ve benim için oldukça keyifli bir gün olacaktı. Herkes masaya toplanırken kapı çaldı koşarak kapıya gittim, elinde kocaman kırmızı bir buket gülle ve o dünyevi olmayan gülüşüyle Mir gelmişti.
' günaydın benim balım'
dediğinde gülümsedim ve elindeki çiçeği alıp Mir'e sıkıca sarıldım
' günaydın sevgilim, ne gerek vardı sabah sabah zahmet ettin'
dedim, mir gülümsedi ve içeriye girerek herkesle tek tek günaydınlaştı. Berzan ile o kadar müthiş anlaşmışlardı ki bir ortak noktalarının olduğunu bile fark ettik beraberce, Berzan tiyatro izlemeye çok sık giderdi lisedeyken hatta o zamanlarda konuştuğu bir kız bile vardı, o kadar çok şey olmuştu ve o kadar nefret etmiştim ki ondan yaptığı güzel şeyleri, abi kardeş olduğumuz o zamanları unutmuştum. Mir ağzına zeytin atarken
' o zaman bir ara beklerim tiyatromuza hem Dilvanla yarım kalan bir oyunumuz vardı bir kaç provadan sonra oyun hazır olmuş olur ne dersiniz?'
dediğinde ağzım 'o' şeklini alırken berzan gülümseyerek cevap verdi
' demek kardeşim tiyatro oyununuzda yer aldı... Bence harika bir fikir şuan olmasa bile mutlaka önümüzdeki aylarda tiyatronuz için mutlaka geliriz. '
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAFES
General FictionBu Kitabın gerçek kişi veya kurumlarla bir ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür. Ben Dilvan... Dilvan TİMURAĞAOĞLU. Mardin Kızıl Tepede, Kikan aşireti adı altında yaşamaya çalışıyorum, Babamsız... Annem Meral TİMURAĞAOĞLU. Ankara'da doğup büyümüş...