Onunla yolculuk etmek bile canımı o kadar sıkıyordu ki... Sessizce bu işkencenin bitmesini beklerken Aram boğazını temizledi
" çiçeğim daha ne kadar böyle yapacaksın?"
İstemsizce gülme hissi geldi ama bastırdım. Ne sanıyordu ki onunla evleniyorum diye hiç bir şey olmamış gibi mi davranacaktım?
" asıl sen ne kadar devam edeceksin hiç bir şey olmamış da normal birbirlerine aşık çiftler gibi davranmaya? "
Zoruna gidiyordu, Her kelimem.
" bak Dilvan! Benimle evlenmeyi kabul ettin çünkü seni mecbur bıraktım haklısın. Ama beni birazcık anlamayı dene. Senin için her şeyi yaptım ve bütün hayatımı burada bırakıp seninle İzmir'e kadar gelmeyi seçtim. Orda yeni bir hayata başlamayı... Senin canını yakmak istemedikçe senin bu tavırların canımı sıkıyor! "
Dedi. Ve bir yola birde bana bakıyordu. Ne desem anlamazdı ki! Onun hissettiği hiç bir şeyi ona karşı hissetmediğimi, tek derdimin sessiz sedasız bir okul ve hayat olduğunu, bu yaşta evlenmek istemediğimi, bana yaşattığı ve benimse nefessiz kaldığım anlarımı... O bunları anlayamazdı.
" ben seninle evleniyorum ama sana eşlik yapmak için değil Aram ağa! Seninle evleniyorum çünkü buna mecburum. Hayatımdan hiç memnun değilken senin gibi yapmacık mutluluk pozları veremem!"
Dedim. Aram verdiğim tepkiye sadece tebessüm etti
" ben mutluymuşum gibi davranmıyorum. Ben mutluyum çiçeğim, çünkü seninle evleniyorum."
Dedi. Şimdi tam ağzına ıslak odunla vurmalık bir pozisyondaydı, dişlerimi sıktım bu adama hiç bir şey anlatamazdım çünkü algılayacak kapasitesi yoktu. Cevap vermedim ve yolun bitmesi için dua ettim.
Araba birden durunca etrafıma baktım, burası ne restoran ne de öyle lüks bir yer değildi. Sade ama çok güzeldi. Güllerin kapladığı yol mumlar eşliğinde koskoca gölün içindeki küçük ahşap bir kulübeye gidiyordu. Aram arabadan inince o gelmeden hemen bende indim, elimi sıkıca tuttu ve yürümeye başladık eteğime takılan güllerin verdiği görüntü çok hoştu, şimdi bu ambiyansı bozmak isterdim ama bu gece onunla tartışacak gücüm yoktu, sessiz sedasız bu gecenin bitmesi için dua etmekten başka çare de yoktu.
İkimizde çok güzel hazırlanmış olan akşam yemeği için masaya oturduk. Aram elinde kocaman bir kırmızı kutuyla yanıma geldi, inşallah saçma sapan bir evlilik teklifi değildir diye düşünmeye başlamışken beni nazikçe ayağa kaldırdı.
" bu yüzük rahmetli babamın anneme hediye ettiği içinde saflığı ve iyiliği barındıran safir taşı... Bunu hep sana vermeyi hayal etmiştim."
Dedi ve kutuyu açtı. İçindeki yüzük öyle güzeldi ki zarifliği beni benden almıştı. Ama tabi ki yüzüğün üstüne atlamayacaktım kırıcı olmamaya çalışarak
" bunu kabul edemem Aram ağa! "
Dedim. Aram gülümsedi ve elimi öptü, gözlerime baktı
" benim senden başka kimsem yok Dilvan, bırak da kalbimi parmağına takayım, canımı canına katayım..."
Ben şimdi evet tak desem gönlüm var gibi olacaktı ve buda onu umutlandıracaktı... Ve ben bunu yapamazdım
" Aram ağa bunu kabul edeme..."
Aram hemen lafımı kesip, yüzüğü parmağıma taktı
" lütfen... "
Dedi. Elimi ellerinden alıp sessizce yerime oturdum. Ne diyebilirdim ki? Aram'ın yüzündeki gülümseme ve benimse içimde oluşan vicdan azabı hissiyle yemeğe devam ettik. Yemek boyunca Aram konuşmadan beni izledi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAFES
General FictionBu Kitabın gerçek kişi veya kurumlarla bir ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür. Ben Dilvan... Dilvan TİMURAĞAOĞLU. Mardin Kızıl Tepede, Kikan aşireti adı altında yaşamaya çalışıyorum, Babamsız... Annem Meral TİMURAĞAOĞLU. Ankara'da doğup büyümüş...