Ayaklarımın altındaki zemin nemliydi. Yeşil çimenler yürürken garip bir ses çıkarıyordu. Sanki bir opera sanatçısının performansının başı gibiydi. Biraz uğultu gibiydi de. Sihirli bir sesti. Bana çokça uzak olan o duyguyu, huzuru hatırlatıyordu. Buradaki diğer her şey gibi.
Aralarından geçtiğim ağaçların yere dek uzanan salkımlarına değdirdim elimi. Etrafa hoş bir koku yayılırken yine o uğuldamaya benzer ses yankılandı. Saçma bir müzikalde gibiydim. Crysea Hanedanı için sıradan bir gündü ancak benim için son derece saçma.
Bakışlarımı önüme çevirdiğimde ormanın bitişine geldiğimi fark ettim. Önümde şatoyu andıran bir yapı vardı. Oldukça büyüktü. Etrafı süs havuzuyla çevriliydi ve şatonun birçok kulesinden su akıyordu. Bunca şatafata gerek var mıydı?
Dikey bir şekilde havalanarak havuzu geçtim ve büyük, çift kanatlı kapının önüne sert bir iniş yaptım. Birileri geldiğimi öğrenmeliydi. Çift kanatlı kapı yavaşça aralanmaya başladı. Büyük bir gürültü beklerken karşılaştığım şey yalnızca rüzgâr uğultusuydu. Kapı tamamen açıldığında görüş açıma ilk olarak Ashriel girdi. Hemen sonra yanında dikilmekte olan eşi Elismera'yı fark ettim. Sessizce birbirimize baktık. Kimse konuşmaya yeltenmiyor gibiydi.
Kanatlarımı sıkıca sırtımda toplayıp içeri doğru bir adım attım. Sonra bir adım daha. "Bana böyle mi hoş geldin diyorsunuz?"
Gergin geçen bir an sonra Ashriel bana dostça sarıldı. Nihayet dedim içimden. Nihayet dostum...
Elismera'yla da kucaklaştıktan sonra geri çekildim.
"Uzun zaman oldu," dedi Ashriel.
"Evet," dedim başımı sallarken. "Çeyrek asır." Elismera'ya çevirdim bakışlarımı. "Nasılsınız?"
"Eksik," dedi hüzünle.
Onu ilk tanıdığımda hayat dolu bir kadındı ancak en kıymetlisi ondan çalındıktan sonra her şey değişmişti. Elismera, anne olalı henüz birkaç günken bebeği kaçırılmıştı. Ash ve Mera için büyük bir travmaydı. Aradan bir asır geçmişti ve Routh hâlâ bulunamamıştı. Elismera ve Ashriel asla umutlarını kaybetmemişlerdi çünkü Routh'un yaşadığını biliyorduk ancak elimizde yalnızca bu vardı.
"Ziyaretini neye borçluyuz?" diye sordu Ashriel. "Seni Dünya'dan çıkmaya ikna eden şey nedir?"
Derin bir nefes alıp verdim. "Routh zihnime girdi."
~~~
Uçuyorduk. Gece çökeli çok olmuştu. İmperiumlar için gece dinlenme değil, eğlenme vaktiydi. Bu daha iyiydi çünkü eğlenceyle körelen hisleri sayesinde fark edilmemiz zorlaşırdı.
Ashriel ve Elismera'ya Routh'un bakış açısından gördüklerimi anlatmıştım. Başka kimseye bundan bahsetmemiştik çünkü Routh gerçekten de önemli biriydi ve bulunma ihtimali bile tüm gezegeni ayaklandırabilirdi. Bu da Evelyn'i uyandırırdı. Routh'u bulma ihtimalimiz de çöpe giderdi böylece. Bunu göze alamazdık.
Wedian Hanedanı sınırlarına girmiştik. Tahmin ettiğimiz tüm yerlere bakmıştık ancak hâlâ onu bulamamıştık. Buralarda bir yerdeydi, biliyordum fakat bulamıyorduk işte.
"Ayrılalım," dedi Ashriel. "Lav kokusunun yoğun olduğu bölgelere bakalım. Eskiden melezlerin esir tutulduğu hücreler vardı. Bir hastaneden bozma büyük bir bina. Wedian'ın Letha sınırında. Ben oraya bakacağım." Eşine yaklaştı uçarak. "Benimle gel. Orayı birlikte ararız."
"Ben de Ateş Ormanı'na bakacağım."
Ashriel başını salladı. "Tamam. Zihnimizi birbirimize açalım. İlk kim bulursa haber verir."
![](https://img.wattpad.com/cover/204150412-288-k802521.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Routhelia'nın Kalbi
Fantasy• Tamamlandı • • İmperium - II • Melek Dokunuşuna sahip bir İmperium, en kötüyü devirecekti. Kötülüğün ta kendisi olan Evelyn, bu kehaneti görmezden gelemezdi. Ölmemek için Melek Dokunuşu taşıyan tüm melezleri katletti. Biri hariç... Aradan bir ası...