Orada öyle ne kadar durduk bilmiyordum. Routh yanımda şimdiye dek hiç olmadığı kadar gevşemişti. Kanımın sisteminde dolaşmasının onun için de kolay olmadığını biliyordum. Kan paylaşımı olabilecek en mahrem şeylerdendi. Bazen anılar yüzeye çıkardı, bazen görmezden gelinen hisler. Tutkuyu tetiklerdi kimi zaman da. Beni yudum yudum tüketirken bedenimin her yeri yeniden hayat bulmuş gibiydi.
Routh'un sesi zihnimde yankılandı. "Ruh eşi nedir?"
Neden normal konuşmadığını merak etmiştim ama çok sorgulamadan sorusuna odaklandım. "Türümüz için özel bir anlamı var. Her İmperium için bir eş ruh vardır. Birbirini tamamlayan iki ruh. Derler ki, gerçek huzura ancak ruh eşimizle erişebilirmişiz."
"Annem ve babam ruh eşi mi?" diye sordu. Sesi hâlâ kafamın içindeydi sadece.
"Evet, öyleler."
"Yalnızca ruh eşimizle mi beraber olabiliriz?"
İstemsizce kaşlarımı çattım. "Elbette hayır. Ruh eşimize bazen âşık olmayabiliriz. Bazen ruh eşimiz olmayan biriyle mühürlenebiliriz."
Doğrulup bana döndü. Bakışlarında merak izleri vardı. "Mühürlenmek nedir?"
"Bir çeşit evlilik."
Başını yana eğdi. "Peki evlilik nedir?"
Gülümserken buldum kendimi. "Birbirini seven iki kişi birbirinden artık uzak kalmak istemediğinde bir daha ayrılmamak üzere birbirine bağlanırlar."
"Annem ve babam mühürlüler mi?"
"Evet, öyleler."
Yavaşça ayağa kalkarak saçlarını omuzunun gerisine attı. Rengi beyaza çalan sarı saçlarına yansıyan güneş ışınları sayesinde ortaya çıkan aydınlık görüntü gözlerimi kamaştırmıştı.
Routh tamamen bana döndü. Zihnimdeki istilasını sürdürüyordu. "Beni beğeniyorsun."
Birden kaşlarımı çattım. "Ne? Hayır." Başımı iki yana salladım.
"Beğenmiyor musun?"
"Ben... Ne?" Yerden kalktım hızlıca. Havlumun hâlâ belimde olduğundan emin oldum. "Sen tabii ki güzelsin."
Masum bakışları irileşti. "Güzel miyim?"
"Elbette!"
Bir gözünü kısarak geri çekildi. "İyi de neden bağırıyorsun?"
Elimi alnıma yerleştirip birkaç derin nefes alıp verdim. Onu zihnimden uzaklaştırıp kendi güvenli bölgemin tadını çıkardım. Vay canına... Bu gerçekten zordu. Yani her hissimi bilme olayı. Ash bununla nasıl başa çıkıyordu? Üstelik mhürlenme öncesinde ruh eşleri zihinsel bağı diledikleri zaman engelleyebilirlerdi ancak mühürlendikten sonra bu imkansıza yakındı.
"Peki küçük hanım, benimle böyle iletişim kurun." İşaret parmağımı şakağıma değdirdim. "Burası bana özel."
Routh başını iki yana salladı.
"Anlamadım?"
Endişe sinmişti gri gözlerine. Tekrar başını salladı.
"Normal konuşamıyor musun?"
Göz kapaklarını açıp kaparken hafifçe başını eğdi.
"Ama az önce konuşmuştun Routh."
Aheste adımlarla yanıma geldi ve bir elini kaldırıp narin parmaklarını şakağıma yasladı. Bir an sonra zihnimin içindeydi. "Bir gün için yalnızca birkaç kelime söyleyebiliyorum. Bazen iki oluyor bu, bazen de üç. Bazen tek bir kelime edemediğim de olur. Evelyn'in eseri. Tüm büyük büyüler en az dört kelimeyle yapılır ve ben onun bildiği tüm büyüleri ezberledim. Yapmamam için beni bu şekilde lanetledi."
Üzüntüyle ona baktım. "Koca bir asırdır yalnızca benimle mi bu kadar uzun konuşabildin?"
"Zihin bağı sayesinde evet."
"Neden daha önce yapmadın? Seni ilk bulduğumda yani."
Omuzunu silkti. "Nasıl yapacağımı bilmiyordum. Hem sen beni anlıyordun, gerek de kalmamıştı."
Birden onu çekip sımsıkı sarıldım. Kanatlarımla da sarmıştım onu. Herkesten, her şeyden korumak istiyordum. Geçmişte başına gelen her şeyden de korumak isterdim... Keşke özel bir büyü olsaydı da zihninden her bir kötü anıyı silebilseydim... Ona tertemiz, korkudan yoksun bir gelecek verebilseydim...
İletişim kurmanın onun için ne denli önemli olduğunu fark ettiğim için zihnimin kapılarını ona ardına kadar açtım. "Bir çaresine bakacağız."
Şakağımdaki eli omuzumdaydı şimdi. "Bir önemi yok. Ben böyle yaşamaya alıştım. Şu an ondan uzakta olmak yeterli bir ödül."
"Neyde kazandın ki ödül sayıyorsun Routh? Tüm hayatın bir hücrede geçmedi mi?"
"Öyle ama zamanı geri alamayacağımı fark edeli çok oldu. Şu an acılar içinde kir ve pisliğin içinde, soğuk bir zeminde yatmıyorum. Bileklerimde kelepçeler ya da bedenimde acı verici yaralar yok. Bu benim için ödülden farksız. Neyi kazandığımın önemi yok."
Odaya birinin yaklaştığını hissedince dikkat kesildim. Ashriel'in öfkeli varlığını hissetmemem mümkün değildi. Routh'a sarılmayı bırakıp onun önüne geçtim ve kapı açılmadan hemen önce son duamı ettim.
Kapı büyük bir gürültüyle duvara çarparken Ash'in karanlığı içeri süzüldü. Gözleri tamamıyla siyaha dönmüştü. "Ona ne yaptın?"
"Hiçbir şey!"
"Neden çıplaksın?"
"Değilim. Belimde havlu var."
Ashriel avucunda biriken gücü bana doğru savurmadan hemen önce Routh önüme geçti. Ashriel olağanüstü bir hızla sakinleşirken Routh onun yanına gitti.
Routh, "Ona söylediklerimi iletir misin Lucian?" diye sordu. Zihnimdeki sesi telaşlıydı.
"Elbette ama bunu kendin de yapabilirsin. Şu an ne dersem diyeyim bana inanmayacaktır. Aranızda soy bağı var. Zihnine ulaşabilirsin."
Routh elini kaldırıp Ash'in şakağına dokundu. Ash birden donup kaldı. Kızının gözlerine bakarken omuzları çöktü. Gözlerinin siyahi geri çekilip yerini griye bıraktı. Öfkesi dindi. Karanlığı bedenine geri çekildi. Geriye yaknızca hüzün kaldı ve bu her şeyden daha yoğun, daha kaskatıydı.
Ash, kızına birden sımsıkı sarıldı. "Tamam... Tamam benim güzel kızım..."
Uzun süren sessizliğin ardından Routh'un zihnine seslendim. "Ona ne anlattın?"
Routh, babasının sıcak sarılışının keyfini sürerken, "Ona yaşadıklarımın bir kısmını ve seninle aramızda olanları gösterdim," diye fısıldadı zihnime. "Yaşadıklarımın ağırlığı seni masum gösterdi."
"Peki neye tamam dedi?"
"Bu onunla benim aramda."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Routhelia'nın Kalbi
Fantasía• Tamamlandı • • İmperium - II • Melek Dokunuşuna sahip bir İmperium, en kötüyü devirecekti. Kötülüğün ta kendisi olan Evelyn, bu kehaneti görmezden gelemezdi. Ölmemek için Melek Dokunuşu taşıyan tüm melezleri katletti. Biri hariç... Aradan bir ası...