Ölüm... Kan... Savaş... İstediklerim yalnızca bunlardı. Düşünebildiğim tek şey...
Neredeydim? Buraya nasıl gelmiştim? En son ne olmuştu?
Kafam karmakarışıktı. Kafamın içi allak bullaktı. Routh... O iyi miydi? Ona zarar vermiş miydim? Hayır, hiç sanmıyordum. Karanlığım beni bütünüyle ele geçirse bile ona zarar vermeme izin vermezdi. Routh benim için yaratılmakla kalmamıştı, her şeyimin tamamlayıcısıydı ve buna karanlığım da dâhildi.
Sırtımı yasladığım soğuk mağara duvarından uzaklaştım. Kana bulanan kanatlarım uzun süre mağara duvarıyla aramda sıkışmaktan ağrımıştı. Zihnimin yüksek surlarının çevresinde birinin dolaştığını hissettim. Routh bana ulaşmaya çalışıyor olmalıydı. Zihnimi tamamen kapatarak onun çabalarının bir işe yaramadığını gösterdim.
Bazı melezler dört elementi de yönetebilirdi. Ashriel ve Elismera gibi. Benim gibi... Dört elementin gücü çok ağır bir yüktü çünkü bedenlerimizle ruhlarımız daima çelişirdi. Bir İmperium'un bedeni, sıradan bir İmperium ruhu için uygundur ancak bizler sıradan değildik. Yaş aldıkça özel güçler de kazanır, evrim geçirirdik. Doğumum esnasında annemin geçirdiği bir evrim bana da yansımış ve beni olacağımdan çok daha güçlü biri haline getirmiş. Bu güç annem de dâhil olmak üzere çevremdeki herkesi yok etmişti. Liel, ben henüz bebekken bana bir iyilik yapmış ve güçlerimin büyük bir kısmını uyanması zor bir uykuya yatırmıştı. Yüzlerce yıldır bununla baş etmenin bir yolunu bulmuştum. Kendimi dizginlemeyi başarmıştım ancak kendimi ilk kez sınıra bu kadar yakın hissediyordum.
Sebebi neydi? Yalnızca büyük bir tehlike altındaysam ya da gerçekten öfkeliysem güçlerim açığa çıkmaya başlıyordu. O da küçük bir kısmında ibaretti. Şimdi ne olmuştu da kendimi kaybetmiştim?
Zorlukla ayağa kalktım. Çevremdeki ceset yığınını görmezden gelerek sarsak adımlarla mağaradan çıktım. Wonrath'ta hava durgundu. Uçurumun kıyısında her şey olağan güzelliğiyle duruyordu. Öldürdüğüm sayısız beden Gölge İblislerine aitti. Peşimizden Dünya'ya gelmiş olmalıydılar. Peki ben onları nasıl bulmuştum da buraya çekmiştim? Kahretsin hiçbir şey hatırlamıyordum.
Gökyüzüne yükselerek bulut seviyesine çıktım. Routhlia'nın kapısına yaklaştığımda kendimi toparlamaya çalıştım. Letha Hanedanı'na gitmeli ve Liel'i bulmalıydım.
~~~
Taht odasına bitkin bir şekilde ilerliyordum. Liel beni karşılamak üzere ayağa kalkmıştı. "Sana ne oldu Lucian?" Kısa birkaç nefes aldı. "Gölge İblisi kokuyorsun."
"Güçlerim uyandı Liel," dediğim sırada yanına ulaşmıştım.
"Bu nasıl olur?" diye sordu dehşete kapılmış gibi. Aramızdaki mesafeyi en aza indirerek gözlerime baktı dikkatle. "Routh'la birleşme ritüelinin herhangi bir aşamasını gerçekleştirdiniz mi?"
"Elbette hayır!"
"İyi düşün Lucian."
Aptal mıydım ben? Bu olsa bilmeyecek miydim? Birleşme ritüli, yani mühürlenmek, türümüz için bir nevi evlilikti. Ruh eşleri çin üç aşama vardı: kan paylaşımı, sevişmek ve mühürlenme büyüsü. Hiçbir aşama elbette ki gerçekleşmemişti. Yalnızca Routh benden beslenmişti ama kan paylaşımı aşamasının gerçekleşmesi için benim de ondan beslenmem gerekirdi.
"Lucian, Routh senden beslendi mi?"
Başımı salladım ağır ağır. "Evet. O... Başka bir kan içemiyor."
"Biliyorum, Evelyn onu lanetledi."
"Bunu nereden biliyorsun?" diye sordum.
Liel başını salladı. "Şu an bunun bir önemi yok. İyi düşün, onun kanıyla temas ettin mi? Bak ruh eşleri için bu durum çok hassas ve her geçen gün melezler hakkında yeni şeyler öğreniyoruz. Kanı tenine temas etse bile ilk aşama gerçekleşmiş olabilir. Her hücren ona hitap ediyor. Sen bütünüyle onun her zerresine muhtaçsın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Routhelia'nın Kalbi
Fantasía• Tamamlandı • • İmperium - II • Melek Dokunuşuna sahip bir İmperium, en kötüyü devirecekti. Kötülüğün ta kendisi olan Evelyn, bu kehaneti görmezden gelemezdi. Ölmemek için Melek Dokunuşu taşıyan tüm melezleri katletti. Biri hariç... Aradan bir ası...