Routh
Benim tadıma bakmak için gelen ve hücremin en zifiri köşesinde canını veren bir vampirin cebinden düşen tebeşir bile beni mutlu etmeyi başarmıştı bir zamanlar. Yetişkinliğe ulaşalı çok olmuştu ama ruhum hâlâ yaşayamadığım o çocukluk zamanlarımda varlığını sürdürüyordu. Bulduğum tebşiri, kanla lekelenmiş hücre duvarlarıma sürterken aklımdan hep üç şeyi geçirmiştim: Anne, baba, çocuk...
Onlara sarılmanın nasıl bir his olduğun daima merak etmiştim. Evelyn daha çok küçükken anlatmıştı bana annem olmadığını. Oysa kendimi bilmeye başladığım ilk zamanlarda onu annem sanıyordum. Ona hayrandım. İlk kez canımı acıttığındaysa yalnızca dokuz yaşındaydım. Üzerinden çok uzun zaman geçmiş olmasına rağmen sanki tazeydi tüm kötü anılar.
Elismera ve Ashriel'i izliyordum. Terastaydılar, derin bir sessizlik içindeydiler. Zihin yoluyla iletişim kurduklarına emindim. Bana bakmıyor gibi duruyorlardı ama beni izlediklerine de emindim. Malikânenin bahçesinde, çimlerin üzerinde oturuyordum. O kadar uzun süre kapalı kalmıştım ki her anımı dışarıda geçirmek istiyordum.
Kendimi yeşil çimlerin üzerine bırakıp masmavi gökyüzünün keyfini sürdüm. Damağımda hâlâ kurabiye tadı vardı. Kurabiye denilen şeyi öyle çok sevmiştim ki sayısını hatırlamayacağım kadar çok yemiştim.
Göz kapaklarımın ardından bir karartı geçti. Hemen sonra hafifçe esen rüzgâr, Lucian'ın kokusunu taşıdı bana. Dudaklarım minik bir gülümsemeyle kıvrılırken göz kapaklarımı araladım. Yeniden oturur pozisyona geçtiğimde Lucian önüme sert bir iniş yaptı.
"Güneşlenmek için fazla giyiniksin."
Söylediği şey karşısında kaşlarımı çattım. Bana açık olan zihnine ulaşmam hiç de zor olmadı. "Çok kabasın."
"Routhelia'dan en fazla ne kadar uzak kaldın?"
Bir süre düşündüm. "Sanırım en fazla on gün uzak kaldım ama beşinci günden sonra zaten zorlanmaya başlamıştım."
Lucian çimlerin üzerine, yanma oturdu. Kanatlarını umursamaz bir tavırla serbest bıraktı. Altın sarısı tüylerle çevrili bir çift kanat... Birisi bana çok yakındı. Başımı hafifçe çevirip kaçamak bir bakış atmıştım. Çok güzel görünüyorlardı.
"Daha güzel yerlerim varken kanatlarıma mı takıldın?"
Gülümsedim. "Belki de tek güzel yerin kanatlarındır."
Lucian kısa bir kahkahanın ardından, "Kendimin farkındayım," dedi. Sonra neşesinden sıyrılıp daha sakin birine dönüştü. "Senin de kanatların var. Dönüşüm..." demişti ki, onu bölerek, "Dönüşüm geçirdim," dedim.
"Peki kanatların neredeler?"
Sırtımda bir büyü sayesinde izi belli olmayan iki derin yara izlerini düşündüm. "Evelyn kanatlarımı kesti," diye fısıldadım Lucian'ın zihnine.
Bir zamanlar gümüşi bir beyazlıkta tüylere sahip kanatlarım vardı. Lucian'ın ki kadar ihtişamlı olmasalar da son derece güzellerdi. Uçmayı öğrenemeden Evelyn en değerli uzuvlarımı benden almıştı.
Lucian bir kanadını kaldırıp arkamda tuttu. Beni sarmasını beklerken omuzunun üzerinden geriye doğru baktı ve kanadını sırtında topladı. Anlaşılan koruyucu görevimi üstlenen Ashriel'den çekiniyordu. Yani şey, babamdan...
"Çok acıdı mı?" diye sordu Lucian.
O anı düşündüğümde bile sanki tenimin her bir karesi paramparça ediliyordu. Öyle can yalan bir histi ki tarifi imkânsıza yakındı. "Geçti," dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Routhelia'nın Kalbi
Fantasía• Tamamlandı • • İmperium - II • Melek Dokunuşuna sahip bir İmperium, en kötüyü devirecekti. Kötülüğün ta kendisi olan Evelyn, bu kehaneti görmezden gelemezdi. Ölmemek için Melek Dokunuşu taşıyan tüm melezleri katletti. Biri hariç... Aradan bir ası...