Tuhaf anılara ev sahipliği yapan zihnim öylesine çeşitli bir yelpazeye sahipti ki beni artık hiçbir şey şaşırtamaz diyordum ancak şu an anlıyordum ki yanılıyordum.
"Beni duydun," dedi Ashriel. "Ona kanını ver." Bana doğru bir adım attı. İşaret parmağını bana doğru sallarken, "Ama direkt senden içmeyecek," dedi. Biraz geri çekildi. "Bir yolunu bul ve ona bardak ya da başka bir şeyle ver."
Elismera şaşkındı. "Bu mümkün mü?" Merak ve endişeyle dolu gözleri Routh'un üzerindeydi.
"Lucian'ın kanını içebilir. Aralarındaki bağ yüzünden evet, içebilir."
Routh'un dokunuşu zihnimdeydi. Ashriel'in neyi kastettiğini sorguluyordu. Onu zor da olsa zihnimden çıkardım. Bunu şu an açıklamaya hazır değildim, geçiştirmek daha mantıklıydı.
"Benden beslenemez," dedim. "Kızınla öyle bir bağ kurmaya niyetim yok Ashriel!"
"Sence benim hoşuma mı gidiyor?" diye sordu. "Kabullenmek benim için ne kadar zor, bir fikrin var mı? Ondan yüzlerce yıl büyüksün. Sana nazaran Routh kundakta bebek sayılır ve ne tesadüftür ki kader onu sana ruh eşi seçti!"
Routh duruşunu dikleştirip bana yaklaştı. Anlamaya çalıştığını biliyordum ancak ben henüz anlatamıyordum.
"Bunları konuşmak için doğru zaman değil," dedi Elismera. Kızının sırtını sıvazladı. "Her ne gerekiyorsa yapmalıyız Lucian."
Geri çekildim. "Başka bir yolu olmalı Mera."
Onlara arkamı dönüp birkaç derin nefes aldım. Routh'un zihnimin çevresinde dolaştığını ve yüksek surları aşmaya çalıştığını biliyordum. Ash haklıydı, onun doğumuna şahitlik etmiştim. Kader bu sefer saçmalamıştı. Koskoca evrende benim ruh eşim olarak Routh'u seçmişti. Kalbi bir gezegenin yaşam enerjisine bağlı olan, hayatı risk altında olan bir kadın. Alayla güldüm. Kader denilen o saçmalık bana sürekli hareket çekiyor gibiydi.
"Başka bir yolu yok," dedi Ashriel. "Yalnızca senin kanını içebilir. Büyü bir tek burada işe yaramaz."
"Nereye kadar?" diye sorduğum sırada yeniden onlara döndüm.
"Gittiği yere kadar. İşin sonunda Evelyn'i yok etmek olsa bile bunu yapacağım."
Evet, her şeyin bir açığı olduğu gibi büyülerin de vardı. Büyüyü yapan kişi öldüğünde yaptığı büyüler de kalkardı. Tek sorun Evelyn'i öldürmenin pek de kolay olmamasıydı.
"Başka bir yol bulabiliriz," diyerek düşünmeye başladım ve aklıma gelen pek de parlak olmayan fikri ortaya serdim. "Leona'ya gidelim."
~~~
Dünya ve Routhelia arasındaki kapılara ev sahipliği yapan sayısız yerden yalnızca biriydi Wonrath Uçurumu. Aynı zamanda açılan ilk geçitti. Büyük temizlik ve büyük göç zamanı dünyaya gelen birçok İmperiumun Dünya'ya giriş noktasıydı Wonrath. Birçok savaşa da şahitlik etmişti. Gölge İblisleri'nin kanıyla yıkanmıştı sayısız kez. Kurak bir araziydi. Uçurumun yamacındaki ve dağın gövdesindeki mağara dışında ilginç bir yanı yoktu.
Wonrath'ın çevresinde dolanan bilindik temiz hava kokusunu içime çektim. Dünya'ya fazla alışmıştım ve Routhelia'ya yaptığım ziyaret sırasında bunu fark edememiş olmam ilginçti.
Routh'u taşıyan Ashriel onu yere, ayaklarının üzerine bırakırken aklımda yankılan bir soruya odaklandım. Routh yüz yaşında bir İmperium'du. Şimdiye dek defalarca dönüşüm geçirmiş olmalıydı. Tabii Evelyn onu engellemediyse...
Dönüşüm, her İmperium için zorunlu sayılırdı. Tam gücümüze kavuşmak ve Letha kanı taşıyanlar için de kanatlara sahip olmak anlamına geliyordu. Acılı, zorlu bir ritüeldi. Ölümün eşiğine gelmek gibiydi. Kişi bu ritüeli tek başına gerçekleştiremezdi çünkü dönüşüm sırasında saf güç açığa çıkardı ve eğer bu güç başka İmperiumlar yardımıyla kontrol altında tutulmazsa her yere ölümü taşıyabilirdi.
Elismera kızına yaklaşıp iyi olup olmadığını sordu. Routh geçitten geçtiğimizden beri pek iyi değildi. Onu hayatta tutan Routhelia'nın Kalbi'ydi. Routhelia da Routh sayesinde yaşıyordu. Gezegenden uzak kalmak onu tüketiyordu. Çok fazla vaktimiz yoktu.
"Leona hâlâ kasabada yaşıyor," dedim Elismera'ya yaklaşarak. "Gidelim."
Ashriel tekrar kızını kucağına alıp dikey bir şekilde havalandı. Elismera ve ben de onu takip etmek üzere harekete geçtik. Bir zamanlar Elismera'nın yaşadığı kasabanın sınırına geldiğimizde Elismera'nın nostaljik bir havaya büründüğünün farkındaydım. Onu bulduğumuzda her şeyden bir haber burada yaşıyordu. Yakınlardaki bir malikâneyi mesken edinmiştik. O zamanlar bilmediğimiz şey, buranın bütün yerlilerinin İmperiumlardan oluştuğuydu. Meclis üyesi Liel, Ulak adı verilen melezleri Elismera'yı koruması için görevlendirmişti. Tabii biz bunu öğrendiğimizde melezler ve safkanlar arasındaki barış sağlanmak üzereydi. Birçok İmperium Routhelia'ya geri dönerken küçük bir kesim de burada kalmayı tercih etmişti. Routh'un doğumumdan sonra ben de Dünya'ya geri dönmüştüm.
Leona'nın evine yaklaştığımızda alçaldık ve evin önüne direkt iniş yaptık. Çiçeklerle çevrili güzel bahçeden şahane kokular yükseliyordu. Şifacı bir İmperiumdu Leona ve bitkilerle arası iyiydi. Bizi keyifle ağırlayacağına da emindim çünkü Elismera'nın annesi sayılırdı, onu büyüten kadındı.
Bahçe kapısından geçecekken Routh'un çekimserliği açığa çıktı. Ashriel ona güvenli olduğunu söylese de Routh'un bakışları benim üzerimdeydi.
"İçeride büyük annen konumunda biri var," dedim ona yaklaşırken. "Anneni büyütmekle kalmadı, onu yüzyıllar boyu korudu. Sana asla zarar vermez."
Routh zihnimin kapısından geçerek korkusunu açığa çıkardı. Korktuğu şey Leona değildi. Evin içindeki bir şey onu korkutuyordu. Ne olduğunu o da bilmiyordu ama bir şey ona uzak durmasını söylüyordu.
Ona iyice yaklaşıp elini avucuma aldım. Ashriel'in tuhaf bakışlarını görmezden geliyordum. "Bak Routh, biz yanındayız. Leona üzerindeki büyü hakkında bir şeyler biliyor olabilir, şu an için çok fazla seçeneğimiz yok." Zihnine fısıldadım. "Ben yanındayım. Sana zarar gelmesine asla izin vermeyeceğim."
Routh başını salladı olumlu anlamda. Ashriel ellerimizin temasını kesip aramıza girdi. Bahçe kapısını aralayıp başıyla kapıyı işaret etti. Sabır dileyerek eşikten geçtim. Peşimden geliyorlardı. İki katlı evin kapısına ulaştığımızda Routh'un gerginliği artmıştı. Ne olduğunu bir türlü anlayamıyordum.
Kapıyı tıklatıp beklemeye başladım. Birkaç kez daha tekrarladım ancak açılmıyordu.
"Bir terslik var," dedi Elismera.
Ateşi kullanarak kilidi erittim ve kapıyı zorlanmadan açtım. İçeri girdiğimizde yüzleştiğim ilk şey yoğun kan kokusuydu.
Elismera ağzını ve burnunu kapatarak geri çekildi. Routh ise Ashriel'in arkasına saklanmıştı. İlerlemeye başladım. Elismera benden hızlı davranarak aşina olduğu evde salona yöneldi. Çığlığı evi inlettiğinde telaşla salona geçtik. Gördüklerimle olduğum yerde kaldım. Leona, kanlar içerisinde yerde yatıyordu. Boğazındaki derin kesikten oluk oluk kan akıyordu. Hâlâ yaşıyordu ama çok geç kalınmıştı, neredeyse ölmek üzereydi.
Elismera hıçkırarak Leona'nın yanına oturdu ve kadının başını kucağına aldı. Yüzünü titrek elleriyle okşarken büyük bir acıyla yüzleşti. Bu öylesine derin bir acıydı ki soluksuz bırakıyordu. Başka biri için bile hissetmemek mümkün değildi.
Leona'dan hırıltılı bir ses yükseldi. "İntikam..." dedi kesik kesik soluyarak. "İçin gelecek..." Güçten yoksun elini kaldırıp Ashriel'in arkasında saklanmakta olan Routh'u işaret etti. "Onun için."
Son nefesini verirken gücünden geriye kalan kırıntılar da yok olmuştu. Türümüzde ölüm bir nevi özgürlüktü çünkü uzun yıllar yaşayabilmek birçoğumuz için lanetten farksızdı. Leona'nın bedeni milyonlarca ışık tozuna bölündü ve her bir zerre havalandı. Uğursuz bir rüzgarla havalanan perdelerin arasından süzülüp pencereden çıkarak göğe yükseldi. Elismera, ona annelik eden kadının kanıyla lekelenen ve şimdi boş kalan ellerine bakarken haykırışları evin her yerini inletiyordu. Ashriel eşinin yanına gidip onu sımsıkı sardı. Routh çaresizce yanımda dikiliyordu. O da üzülüyordu. Annesi böyle bir kayıp verdiği için üzülüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Routhelia'nın Kalbi
Fantasy• Tamamlandı • • İmperium - II • Melek Dokunuşuna sahip bir İmperium, en kötüyü devirecekti. Kötülüğün ta kendisi olan Evelyn, bu kehaneti görmezden gelemezdi. Ölmemek için Melek Dokunuşu taşıyan tüm melezleri katletti. Biri hariç... Aradan bir ası...