33. • Evelyn'in Deliliği •

6.4K 618 95
                                    

Anthony

Tavana asılı cesetten zemine damlayan kanın sesi sinirlerimi bozuyordu. Sanki her damla derime saplanan bir bıçaktı. Ne zamandır burada olduğumu bilmiyordum, zaman çizgisinin dışında kalmış gibiydim. Tek bildiğim Routh'un kurtulmasına yardımcı olduğum için Evelyn'in beni cezalandırmasıydı. İtaatsizliğimin sonucu ölüm olur sanmıştım. Kurtulurum sanmıştım ama o beni yaşamakla cezalandırmıştı. Sadece nefes alıp vermeye yaşamak denilirse tabii.

Benden irademi almıştı. Kafamın içinde fırtınalar koparken onun söylediği her şeyi yapıyordum. Bedenimi manipüle ediyordu. O istediği takdirde kendi parmaklarımı ya da dilimi kesebilirdim ve asla kendimi durduramazdım.

"Anthony!" diye seslenince hızla yanına koştum. Pencerenin önünde dikiliyor ve boş gözlerle dışarıyı izliyordu. Tavana asılı cesedin yanından geçerken sinirlerime hâkim olmak son derece zordu.

Yanına ulaştığımda başımı eğerek selam verdim. "Hanımım..."

Evelyn bana doğru döndü. "Tenebris haberlerin iyi olmadığını söylüyor. Lucian ve Routh'u dışarıda bırakarak plan yapıyorlar. Bizim öğrenmememiz için."

Yeniden başımı eğdim. "Kulağa kötü geliyor Hanımım."

Evelyn uzun tırnaklarına bakarak konuştu. "Asırlardır yaptığım planı sırf minik bir kurnazlık yaptılar diye çöpe atacak değilim. Liel taraf değiştirmiş olabilir ama ona vereceğim minicik bir bilgiyle yeniden tarafımıza geçebilir."

"İşinize karışmak gibi olmasın ama bence Evelyn size inanmayacaktır efendim. Ona kanıt göstermeniz gerekebilir."

Evelyn, öfke dolu bakışlarını yüzüme çevirdi. "Kimseye bir şey ispat etmek zorunda değilim Anthony. Liel yalnızca bir piyon, o olmasa da olur. Ben yalnızca düşmanımın güçlenmesini istemiyorum ama bu da aşamayacağım bir şey değil. Hanedanların hepsi düşecek ve ben kraliçe olacağım. Rahlea yeniden kalkınacak. Saklı Kalanlar hizmetkârım olacak. O Routh denen küçük şeytanı da kendi ellerimle öldüreceğim ve böylece Melek Dokunuşuna sahip son İmperium da yok olmuş olacak."

Cevap vermedim. Yalnızca başımı eğdim.

"Şimdi gidip müttefiklerimizin karnını doyur. Onlara kurtuluş gününün yakın olduğunu söyle."

Hızlıca Evelyn'in yanından uzaklaştım. Tavana asılı ceset birden yere yığılınca olduğum yerde kaldım.

"Onu götür," dedi Evelyn. "Onunla işim bitti. Hem misafirlerimiz taze yiyeceğe hayır demezler."

Evelyn'in büyü deneyleri için kullandığı sayısız İmperiumdan yalnızca biriydi. Cesedi omzuma atıp Evelyn'in Deney Odası adını verdiği cehennemden çıktım. Geniş koridorun sonundaki merdivenlere ulaştığımda sıkıntıyla nefes alıp verdim. Bu saçmalıktan bıkmıştım. Gölge İblisi olmak için Evelyn'e gittiğimde kanserden ölmek üzere olan bir adamdım. Bakmam gereken bir ailem, çocuklarım vardı. Hem ailemin bana ihtiyacı vardı, hem de ben yaşamak istiyordum herkes gibi. Yaşamıştım da. Sevdiklerim birer birer ölürken ben zamana meydan okumuştum. Ailemin de dönüşmesini istediğim bir zaman olmuştu. Ta ki zamanla bir gölgeye dönüşeceklerini fark edene kadar. Asırlar öncesi her şey daha kolaydı. Evelyn'in istekleri basitti. Zaman geçtikçe hükmetme arzusu onu deliliğe sürüklemişti. Planlarının sonucu hep aynı yere çıkıyordu ama Evelyn sürekli gidişatı değiştiriyor ve daha vahşi bir yöne sürüklüyordu.

Her şey Routhelia'daki büyük kıyımla başlamıştı. Sebebi Evelyn'di. Çıkardığı ayaklanma sayesinde Melek Dokunuşuna sahip tüm melezler ölmüş ve kurunun yanında da sayısız yaş yanmıştı. Evelyn önemsememişti. Sözde iyi bir amaç uğrunaydı. Routhelia'nın iyi bir yönetime ihtiyacı olduğuna inanıyordu ve –onun dediğine göre- olabilecek en iyi hükümdar kendisiydi, ölmemeliydi. Saklı Kalanlar'ı uyandırmak için ilk olarak Mensis ve Elismera'yı kullanmayı düşünmüştü. Elismera Ashriel'le mühürlendiği takdirde Routh doğacaktı ve Evelyn, ölümünün onun elinden olacağını biliyordu. Engel olamadı, Ashriel ve Elismera mühürlendiklerinde yayılan güç sayesinde gerçekten de Saklı Kalanlar uyandı. Hatta çok güçlü olanlardan bazıları Evelyn'in yaptığı büyüler sayesinde özgür kaldı. Bu aşamada ona Tenebris yardım etmişti. Bir çıpa görevi gören Tenebris iki kardeşinin daha kurtulmasına yardımcı olmuştu. Bunun için binlerce İmperium katledilmişti tabii. Ancak birkaç Saklı Kalan, Evelyn'in planı için yeterli değildi. Kendi gücünün de bir sınırı vardı ve sayısı belli bile olmayan Saklı Kalanların hepsini tek başına özgür bırakıp himayesine alamazdı. Ritüeli devam ettiremedi çünkü Liel kurnazca davranıp Routhelia'nın Kalbi'nin son parçasını Routh'a aktarmıştı. Bu durumda Evelyn ihtiyacı olan parçayı yanında tutmalıydı. Routh'u kaçırmamıza Liel yardım etmişti. Zaten Ashriel onu öylesine korurken iç yardım olmadıkça bunu başaramazdık. Liel, gerçeği manipüle etti. Kalbi çocuktan söktüğümüz takdirde taşın yok olacağını söyleyince, Evelyn beklemekten başka bir şey yapamadı. Sayısız büyü denedi. Routh günden güne tükendi ancak Evelyn asla başarıya ulaşamadı. Taşı yok etmeden Routh'un içinden çıkarmak için gerekli büyüyü bulamadı. Zaten olmayan bir şeyi bulamaması ilginç değildi.

Evelyn gerçeği şans eseri öğrenmişti, Routh'un içine yerleştirdiği Tenebris'in ruhu sayesinde. Artık işler değişmişti. Anlaşmayı yeniden masaya yatırmışlardı ama Liel, yine yan çizdi. Bence en başta yapması gereken buydu. Küçük kız bir asır boş yere acı çekmişti ve asla telafi edilemeyecekti. Umarım her ne plan yapıyorlarsa işe yarardı. Bu işkenceye daha fazla katlanamıyordum.

Geçtiğim üç katın sonunda bodrum katın merdivenlerine ulaştığımda merdivenlerin yarısına dek ulaşan karanlıkta dolaştırdım bakışlarımı. Gölge İblisleri karanlığa aitti ve hiç şüphesiz karanlıkta görebilirlerdi. Güneş ışığı bizler için ölümcüldü. Bu yüzden malikânenin perdeleri yalnızca gece açılırdı ve suni aydınlatmalar kullanılırdı. Evet, el fenerleri ya da ampullerden yayılan ışıklar bizi öldürmezdi. Yine de karanlığa aittik işte. Ancak merdivenlerin yarısına dek ulaşan karanlık beni korkutuyordu. Sıradan bir karanlık değildi çünkü. Gecenin bahşettiği bir karanlık değildi bu. Gecenin ta kendisi gibiydi. Kendime bol şans dileyerek aşağı inmeye devam ettim. Karanlık beni yuttuğunda ayaklarım yerden kesilmişti. Omuzumdaki cesedi artık hissetmiyordum. Geri dönmek istiyordum ancak onlar izin vermeden bu lanet olası yerden asla çıkamıyordum.

Kulağıma bir fısıltı ulaştı. "Gördün mü Nathaniel?" diyordu biri. "Anthony bize yemek getirmiş."

Tüyler ürperten bir sesti. Çevremde bir hava akımı oluştu. Ayaklarım yere değdiğinde geldiğim yöne doğru koştum. Zifiri karanlık içindeydim ama üst kattan süzülen ışığı görebiliyordum. Karanlıktan çıkmadan önce son duyduğum Nathaniel'in kelimeleriydi.

"Anthony bize kabalık ediyor kardeşim. Bir dahaki sefere bize yemek getiren değil, yemeğin kendisi olsun."

Routhelia'nın KalbiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin