İkimizde üşüdüğümüz zaman içeri girip yatağa sokulmuştuk. Kolları bütün bedenimi sararken anne karnındaki bir bebek gibi kucağında hareketsiz yatıyordum. Muhteşem parfümü burnuma dolarken o bana çoktan bir şeyler anlatmaya başlamıştı.
—Seninle tanıştığımız gün öğrendim annemin alzheimer olduğunu. Ben hariç kimseyi hatırlamıyor.
—Ben hayatına girdiğimden beri hiçbir şey yolunda gitmiyor farkında mısın?
—Alev, sen hayatıma girdiğin günden beri benim için her şey yolunda gidiyor. Annemin böyle olmasını hayatıma girmene bağlayamazsın.
—Bak sen.
Yüzüne yaklaştım.
—Alev.
—Efendim.
—Sana Çanakkale Boğazının efsanesini anlatayım mı?
Gözlerimi devirip tekrar yanına uzandım. Romantik anların büyüsünü bozmaktan başka bir şey bildiği yoktu.
—Çanakkale Boğazının en dar yeri olan Narburnu'nda, eskiden Abidos denen bir kent varmış. Tam karşısında, Avrupa Yakasında da Sestos adlı bir kent... Afrodit'in tapınağını, Boğazın beyaz güvercinleri yurt edinmiş. Tapınağın rahibesi güzeller güzeli Hero bu güvercinlere bakarmış. Her yıl Sestos'ta güzellik tanrıçası Afrodit'in genç yaşta ölen sevgilisi Adonis anısına şölenler düzenlenirmiş. Güzel genç kızlar bu şölende yakışıklı genç oğlanlarla tanışır, çoğu zaman bu ilişkiyi ömür boyu sürdürürlermiş. Abidos'da yaşayan genç prens Leandros bu şölene katılmak için Sestos'a gelmiş. Genç rahibe Hero'yu gören Leandros, genç kızın güzelliği karşısında büyülenmiş. Afrodit'in de yardımıyla bu aşk, büyük bir kara sevdaya dönüşüvermiş... Ama bu iki aşığın buluşmasını engelleyen büyük bir engel varmış. Kızın ailesi Hero'nun evlenmesini istemiyormuş... Bu yüzden onu Afrodit'in yanına rahibe olarak kapatmışlar. Bu iki genç aşık, bir buluşma yöntemi üzerine anlaşmış. Buluşmak istediklerinde Hero; Boğazın suları karanlığa gömüldüğünde elindeki ışıklı meşaleyi sallayacak, Leandros bu ışığı gördüğünde boğazı yüzerekten geçecek ve tapınakta buluşacaklarmış. Koca yaz boyu her gün boğazı yüzerek Hero ile buluşmuş Leandros... Kış gelmiş... Sert rüzgarlar boğazın sularını yalamaya, dalgalar kıyıları dövmeye başlamış. Hero, poyrazları beklemenin ve bu kaçak buluşmalara ara vermenin iyi olacağını söylemiş. Leandros da sevgilisine hak vermiş... Ne var ki Leandros, her gece sahile gidiyor, ufak kıvılcımı görmeyi bekliyormuş. Hero'nun da ondan farkı yokmuş... Bir gece Hero'nun içini öyle bir hasret kasırgası sarmış ki, elinde olmadan meşalesini ateşlemiş. Bunu gören Leandros, hemen kendini boğazın derin sularına bırakmış. Artık denizi acı acı döven rüzgarların sesini bile duymuyormuş. Bir süre ilerledikten sonra gittikçe kuduran dalgaların arasında gücünü yitirmeye başlamış... Tüm gece kıyıda sevgilisini bekleyen Hero, onun böyle bir havada yola çıkmayacağını düşünerek kendini avutmaya çalışmış. Şafak söktüğü zaman sevgilisinin kıyıya vuran cansız bedeni ile karşılaşan Hero, tapınağın kulesine tırmanmış ve sevgilisinin yattığı sahile doğru kendini bırakıvermiş...
Lavinia'ya dönüp baktığımda avucunu yüzüme yerleştirdi.
—Çok güzel bir efsaneymiş.
—Menekşe Karaca'nın uyumam için anlattığı masallardan biri.
—O zaman uyuyalım hadi.
Beni kendine çekip sarıldığında artık uyumaya hazırdım...
Sabah bir bağırışma ile gözlerimi açtığımda Lavinia'nın yanımda olmadığını gördüm. Kaşlarımı çatıp doğruldum ve sesinin geldiği yöne doğru ilerledim. Terasın kapısından onu dinlemeye başladığımda bir hayli sinirli gözüküyordu. "Alev'den uzak dur artık yeter!" deyişi kulaklarıma dolduğunda kafamı çıkartıp elindeki telefona baktım. Kendi telefonum olduğunu gördüğümde bende sinirlenmiştim. Karşıdaki kişinin Karan olduğunu tahmin etmek çok zor değildi. Bir hışımla yanına girdiğimde telefonu kapatmıştı.