Saatler birbirini kovalarken ben heyecanla valizimi hazırlıyordum. Uzun süre sonra mutlusun, diye geçirdim içimden. 16 yıl boyunca başıma gelmeyen kalmamış, bir çok kez kendi isteğimle ölümden dönmüştüm. Bir insanın gelebileceği en berbat seviyeydi belki bu. Pamuk şeker yemeden ya da kardan adam yapmadan büyümüş olsam da hayat benden çaldıklarını misliyle geri veriyordu. Yıllarca penceremden yıldızları izleyerek gelmesini beklediğim kahraman bir konserde önüme çıkmış ve bir anda hayatımın bütünü olmuştu. Kendimi bildim bileli sevginin iyileştiriciliğine inanıp herkese sevgiyle yaklaşmıştım. Kimse bana sevgi vermemiş olsa da insanları iyileştirmeyi kendime görev edinmiştim. Hayat bunu da Lavinia ile ödedi bana. Beni iyileştirecek olan sevgiyi ondan alıp bir Anka Kuşu gibi küllerimden yeniden doğarak hayat bulmuştum...
İlk bakışmamız, ilk şarkı söyleyişimiz, ilk tango yapışımız geçti gözlerimin önünden. Meğer onunla kısa zamanda ne çok şey yaşamışız diye geçirdim içimden. Aynada mutlulukla bana gülümseyen çocukluğuma çarptı gözüm. Her şey kirlenmiş olsa bile O, ilk günkü kadar temizdi. Yavaşça elimi uzattım ona doğru, ürkekçe bana baktı ve narince ellerini ellerime teslim etti. Bana küs olan, benden nefret eden çocukluğum bile affetmişti beni...
Valiz hazırlamam bittiğinde artık uyumak için hazırdım. Kendimi huzurlu bir uykunun koluna bırakırken yavaşça fısıldadım: Artık iyileştin...
Biri ısrarla zile basarken telefonumu elime alıp saate baktım. saatin 15.30 olması beni şaşırtmıştı. Uykumdan uyandırılmanın siniriyle ufak bir küfür savurdum. Doğrulup kapıyı açtığımda karşımda mutlulukla bana bakan 5 kişiyi gördüm. Lavinia yanağıma ufak bir öpücük kondurup konuşmaya başladı.
-Aslında sana sürpriz yapacaktık ama dayanamadık.
-Ne sürprizi?
-Çanakkale'ye hep beraber gidiyoruz.
Şaşkınlıkla onlara bakarken hepsi çok mutlu gözüküyordu. Lavinia'nın kolundan tutup odama çektiğim sırada kızlar ve Asaf kahvaltı hazırlamak için mutfağa gitmişlerdi. Odamın kapısını kapatıp Lavinia'ya sıkıca sarıldım. Yatağa devrildiğimiz an ikimizde gülmeye başlamıştık.
-Lavinia...
-Alev...
-Seni çok seviyorum biliyorsun değil mi?
-Biliyorum Alev...
-İyi ki varsınız bayım...
-Sizde iyi ki varsınız matmazel...
Yatakta sarılmaya devam ederken birden kapı açıldığında içeri Açelya girmişti.
-Bir an önce yemek yiyelim de yola çıkalım kalkın hadi.
İkimiz aynı anda gözlerimizi devirince üçümüzde gülmeye başladık. Doğrulduğumuz sırada Lavinia elini uzattığında bırakmamaya yemin edercesine kavradım elini. Hepimiz kocaman bir aile gibi sofraya oturduğumuzda herkes halinden memnun gözüküyordu. Asaf bir şey söyleyecek gibi baktığında masada ölüm sessizliği olmuştu. Aksu'ya bakıp gülümsedikten sonra elini tutup havaya kaldırdı. Ağzım bir karış açık kaldığı sırada Asaf söze girdi.
-Biz birbirimizi seviyoruz.
Aksu utangaç bir biçimde bana bakarken Lavinia çoktan Asaf'a sarılıp tebrik etmişti. Aksu, Açelya ve Arya'ya sarıldıktan sonra ona balkona geçmesi için işaret verdim. Asaf'a sarıldıktan sonra koşar adımlarla Aksu'nun yanına gittiğimde hala utangaç utangaç bana bakıyordu. Yanına oturup ona sarıldım ve konuşmaya başladım.
-İnsan haber verir, nasıl oldu bu?
-Biliyorum anlatmadım diye kızdın ama dün gece oldu her şey. Kızları eve bıraktıktan sonra arabada ikimiz kalınca sana anlattıklarını anlattı. Bende bir şeyler hissedince işte durum bu.
-İkiniz adına o kadar mutluyum ki kuzum, umarım her şey gönlünüzce olur.
Tekrar sarıldıktan sonra içeriye girdiğimizde Asaf ve Lavinia valizlerimi bagaja götürmeye çalışıyordu. Yola çıkma vaktinin geldiğini anlayınca hemen üstümü değiştirdim. Pembe keten elbisemi giyip beyaz sandaletleri ayağıma geçirdim. Kapıya geldiğimde Lavinia omzuma ufak bir öpücük kondurduğunda gülümsedim. Aksu Asaf'ın arabasına bindi, kızlar kendi arabasına bindi, bende Lavinia'nın arabasına bindim ve yola koyulduk...
Hava karardığı zaman kıpırdanarak gözlerimi açtığımda hala yolda olduğumuzu gördüm. Uyandığımı belli edercesine esnedikten sonra Lavinia'nın bana hayran hayran bakışlarını izlemeye koyuldum.
-Günaydın Uyuyan Güzel.
-Günaydın sevgili şoförüm.
-Mola verelim mi?
-Çok iyi olur.
Gördüğümüz ilk dinlenme tesisinde durduk. Havanın zifiri karanlığına meydan okuyarak görmeye çalışan gözlerimi kırpıştırdım. Lavinia belimi kavradığında başımı göğüsüne yaslayıp diğerlerini beklemeye koyulduk. Nihayet geldikleri sırada Aksu test kitabıyla bize doğru koşuyordu.
-Yolda tam 500 soru çözdüm inanabiliyor musunuz?
-Ben de uyudum işte.
Lavinia ile birbirimize bakıp gülerken Aksu gözlerini devirip Asaf'ın yanına doğru yürüdü. Yavaşça masaya yerleşip kahvelerimizi söylediğimizde Aksu hariç herkes ayakta uyuyordu. Lavinia'nın yanağına ufak bir öpücük kondurdum, sıçrayarak gözlerini açtığında kulağına fısıldadım.
-İstersen kalan yolda ben kullanayım.
-Çok iyi olur biliyor musun? Bu halde kullanmaya devam edersem kaza yapacağız.
-Kahveni içme o zaman uyu biraz.
-Sırf seçemedin diye bana da kendi istediğin kahveyi söylettin şimdi de içmek için bahane arıyorsun.
-Beni çok iyi tanıyorsunuz bayım...
-Ben sizin içinizde yaşıyorum matmazel...
Kalbime dokunup:
-Tam burada...
Ben hayran hayran ona bakarken o çoktan uyumaya başlamıştı. Hepimiz kahvelerimizi içtikten sonra tekrar yola koyulduk. Radyoyu rastgele açtığımda Teoman'ın Paramparça şarkısının melodisi kulaklarıma tırmandı. Ufak bir tebessümle arabayı kullanmaya başlarken yine bir sürü düşünce aklımda kol gezmeye başlamıştı.
O olmadan ne yapardım diye düşünmekten alıkoyamıyordum kendimi. O olmasaydı... O gelmeseydi, diye bir sürü soru oluşuyordu küçük mekanizmanın içinde. Ölmüş olur muydum acaba? diye işlemeye devam etti mekanizma. Hepsini susturmak amacıyla radyonun sesini biraz daha yükselttim. Artık yeni hayatımın ilk gününe hazırdım...
Çanakkale'nin içine girdiğimiz zaman gördüğüm ilk kahvaltı salonunda durmuştum. Yavaşça eğilip Lavinia'nın kulağına fısıldadım.
-Hadi uyan, bak nereye geldik.
Kıpırtıyla gözlerini açtığında geldiğimizi görünce heyecanla bana döndü.
-Sonunda sevdiğim kadınla sevdiğim şehirdeyim.
-Sonunda sevdiğim adamla sevdiği şehirdeyiz.
-Kahvaltıyı bizim evde yapmak ister misin?
-İnan her şeyden çok isterim.
-O zaman şimdi direksiyonu bana bırakıp arkana yaslanıyorsun.
İkimizde kapılarımızı açıp yer değiştirdiğimiz zaman diğerlerine eve geçeceğimize haber verip yeniden yola koyulduk...
Hayatım boyunca kontrolün hep bende olduğunu düşünmüşümdür. Kendi hayatımın tanrısı olduğuma inanırdım, öyleydim. Sonra tanrıcılık oynamak için fazla güçsüz olduğumu gördüm. Bırak, dedim kendi kendime. Bırak artık ne olacaksa olsun. Madem tanrı bendim, o zaman istediğim zaman bu oyunu bitirebilirdim. Ama oyun bitmek yerine şans getirdi bana. Onu getirdi, Lavinia'yı... Asla tanrıcılık oyununu beceremiyorum diye üzülmeyin. Gündüzleri Güneş'e, bulutlara; geceleri Ay'a, yıldızlara bakarak beklediğiniz o kahraman, kurtulmaktan vazgeçtiğiniz an kendini sizin kollarınıza bırakıyor...
Selam canlarım. Görüşmeyeli çok uzun zaman olmuş... Sizi ve Karakterlerimi çok fazla özlediğimi fark edince 2 aylık mola süremde ufak bir bölüm atayım dedim. Umarım beğenirsiniz. Sizi seviyorum...