25 Kasım 2019 (Lavinia'nın gözünden)
Geçtiğimiz 4 gün içinde Alev'i araştırmaya devam ettim. Garip bir kızdı sosyal medyada kendisi ile ilgili neredeyse hiç bir şey yoktu. Sadece beyaz önlüklü fotoğrafı vardı. Birden telefonum titredi, o mu arıyordu? Sesimi temizleyip telefonu açtım.
—Alo
—Merhaba. Lavinia Karaca ile mi görüşüyorum?
—Evet, benim. Siz kimsiniz?
—Ben Alev Deniz. Marmaris Korosu ile sizin ilgilendiğinizi duydum. Koroya benimde katılmam mümkün mü acaba?
Heyecandan konuşamıyordum. Hem beni aramıştı hem de koroya katılmak istiyordu. Tabi ki de kabul edecektim.
—Katılman mümkün Alev ama önce elemelere girmen gerekiyor. Hangi enstrüman ile katılacaksın?
—Piyano.
—O zaman elemlere girmene gerek kalmadı birini arıyorduk zaten piyano için. Bugün saat 3.00 de konserin olduğu yerde buluşalım o zaman.
—Tama benim için uygun orada görüşürüz.
—Görüşürüz Alev...
Hemen hazırlanmaya başladım. Kırmızı takımımı giyip parfümümü sıktım. Saatin 2.45 olduğunu görünce hemen kemanımı toparlayıp buluşma yerine gittim. Kapıda beklemeye başladım, saat tam 3.00 olduğu zaman karşıda onu gördüm. Kulağında kulaklık, elinde telefon vardı. Güzel kahverengi saçları yüzünü kapatmıştı. Kafasını kaldırdığı zaman göz göze geldik. Gülümsedim, gülümsedi ve yanıma geldi. Tekrar tanıştıktan sonra çalışmak için içeriye girdik. Konser repertuvarından başlayalım demişti ama ben ilk önce kendi parçasını duymak istiyordum ne de olsa "insanın dinlediği müzikler onun ruhunu yansıtırdı..." İlk başlamak istediği parça Sezen Aksu'dan İstanbul olmuştu. Garip bir şekilde bende bu parça ile başlamak istiyordum. Çekim yasası dedikleri bu muydu acaba? Onun çalmaya başlaması için işaret ettim ve çalmaya başladık. Tuşlara dokunuşu o kadar narindi ki... Onu ismimin anlamına, Ölüm Çiçeğine benzetiyordum. Çiçek kadar narin ve ölü gibi yorgun... Çalışma bittiği zaman dışarıda yağmur başlamıştı. Onu eve bırakmayı teklif ettim o da kabul etti. Arabanın yanına geldiğimiz zaman plakayı görmüş olacak ki "Çanakkaleli misin?" diye sordu, başımla onayladım. Binmek için arka koltuğa yöneldiği sırada "Öne otursana" dedim. Güldü ve ön kapıyı açıp oturdu. Kahverengi saçları her zamanki gibi güzel yüzünü kapatıyordu... Radyoyu açtım.
—İstediğin bir şarkı var mı?
—Daha Mutlu Olamam
—Mor ve Ötesi dinleyelim diyorsun.
—Evet, sever misin?
—Bayılırım...
Telefonumu radyoya bağlayıp istediği şarkıyı açtım. Yine aynı yorgun bakışlar ile bakarken evinin yolunu tarif etti. Hiç konuşamadan yola devam ettiğimiz zaman evin önüne gelmiştik. Benim evimin bir arka sokağında yer alıyordu. Hatta her gün buradan geçerdim onu hiç görmemiş olmam çok garipti.
—Bıraktığın için teşekkürler.
—Rica ederim...
Ardından kapıyı açıp arabadan indi, anahtarını çıkartıp kapıyı açtı ve girmeden son kez gülümseyip kapıyı kapattı. Eve gittiğim zaman ilk işim onu telefona kaydetmek olmuştu numarasına tıkladım ve "Ölüm Çiçeği" olarak kaydettim. Duygusuzluk lanetim beni serbest mi bırakıyordu bilmiyorum ama bundan sonra bu sokak, bu şehir benim için başka bir anlam ifade ediyordu. Burası onundu, Ölüm Çiçeğinin...
Sellaaaaammm. 2 haftayı telafi etmek için elimden geleni yapıyorum :) Lavinia'nın ağzından bir bölüm daha okuduk bugün. Duygusuzluk laneti demişti Lavinia onunda laneti olduğunu öğrendik. Normalde bu bölümde Lavinia'yı tanıyacaktık ama 17. bölüme 1 bölüm kaldığını görünce vazgeçtim. 17. bölümde tanıyacağız onu. Önümüzdeki bölümlerde yeni bir karakter daha girecek hikayeye,eminim çok seveceksiniz onuda. Şimdilik benden bu kadar. Müzikle kalın...