0| alıkoymak

3K 170 68
                                    

AURORA-Runaway





Ciğerlerine işlemiş bir alışkanlık gibiydi ona duyduğu bağlılık. Son zamanlarda durumu kendince böyle tanımlıyordu, başka bir şekilde ifade edemiyordu. Kabullenmekte sıkıntı yoktu da bazen garipsediği olmuyor değildi ancak pek de umurunda olduğu da söylenemezdi. Sonuçta bir alışkanlıktı ve alışkanlıkları bırakmak kolay bir iş değildi. Gerçi bırakmayı denemek bir yana, hiç düşünmemişti bile. Bu yüzden hiç çekinmeden ve kısa bir süre için bile olsa sorgulamadan onun sözleri üzerine hareket etmişti. Hayatında kendinden başka sahip olduğu hiçbir şey yoktu ve ona olan bağlılığı da ve bu bağlılığın bir alışkanlık haline dönüşmüş olması da ona ait bir şeydi işte.

Havanın bu kadar soğuk olacağını tahmin etmemek tamamen kendi aptallığıydı, kışa çoktan girmişlerdi çünkü. Üzerinde yalnızca pamuklu bir ceket vardı ve soğuğa hiçbir şekilde engel olmuyordu. Birkaç dakika önce, içinde bulunduğu anda yaslanmış olduğu arabanın içinde üzerine alabileceği bir şeyler aramıştı ama bulamamıştı. İçeride kendini ısıtmayı başarabilirdi aslında ama onu ne kadar süre boyunca bekleyeceği belli değildi ve garip bir şekilde arabada oturduğunda ayakları uyuşuyormuş gibi hissediyordu. Ki bütün gün boyunca bilgisayar başında oturarak bir iş üzerinde çalışmıştı. Bacaklarının biraz düz durmaya, açılmaya ihtiyacı vardı. Küçücük bir alanda öylece oturmaktansa dışarıda üşümeyi tercih ederdi. Böylece biraz uykusu da açılırdı. Neyse ki bünyesi sağlamdı, çok nadir hastalanırdı. Bu yüzden pek de bir endişesi yoktu.

Ön kapısı açık olan arabadan gelen kısık sesli müziğe odaklanırken kollarını göğsünde kavuşturdu ve rüzgar saçlarını savururken başını kaldırarak önünde duran koca binaya gözlerini dikti. Bina o kadar uzundu ki aşağıdan bakarken bile başı dönmüştü, kaç katlı olduğunu saymayı düşündü bir an için ama sonra kusma ihtimalini göze alamadı. Bu yüzden başını indirdi geri ve müziğe uyumlu bir şekilde ıslık çalarken etrafa bakındı. İşlek sayılabilecek bir yerdeydi aslında ama saat gecenin geç vakitlerindeydi, yine de sıcak bir şeyler alabileceği bir yer görebilmeyi ummuştu fakat ışıkları yanan hiçbir mekan görünmüyordu ki zaten rüzgarın ve müziğin sesi dışında başka hiçbir ses de duyulmuyordu. Önündeki koca bina da bile sadece birkaç camdan ışık yansıdığını görmüştü. Garipti. Sanki birileri özel olarak sessizliği ve karanlığı tercih etmişti. İçeride neler döndüğünü merak etti çünkü buranın öylesine bu kadar sessiz ve karanlık olmadığından adı kadar emindi.

"Yine ne haltlar karıştırıyorsun acaba?" diye mırıldandı kendi kendine. Sesi çok kuvvetsiz, uykulu çıkmıştı. Bunun ardından ağzını sonuna kadar açarak esnedi, bu eylemle birlikte kapanan gözlerini sonrasında zorlukla araladı. Şimdi yarı aralık duruyordu. Belki o gelene kadar arka koltukta biraz kestirebili- hayır, geldiğinde uyumakta olan bir Park Jimin görmek beyefendinin pek de hoşuna gitmezdi. Onun çenesini çekebilecek enerjiye hiç de sahip değildi, başka bir güne sakladı bunu.

Tekrar ıslık çalmaya başlarken uyanık kalmak için kendini zorlayabilecek yolları düşünmeye başladı. Ellerini ceketinin cebine koyduğunda bir ayağını da ritmik hareketlerle yere vuruyordu. O kadar sıkılmıştı ki... Aslında oldukça sıkıcı bir işi vardı. Tamam, bazen heyecanlı şeyler yaşanabiliyordu ama genel olarak yaptığı şey birilerini beklemek ya da gözetlemek falan oluyordu. Sonra birden aklına birkaç gün önce izlediği dandik bir film geldi. Aslında konusunu beğenmişti ancak kurgunun işleyiş biçiminden pek de hoşlanmamıştı. Sanki bir şeyler eksik gibi gelmişti. Aklına yatmayan bir sürü nokta sıralayabilirdi. Gerçi şöyle bir düşününce Jimin kendisini biliyordu, kolay memnun olabilecek biri olmadığını biliyordu. Memnuniyetsizdi, bir şeyleri beğenmesi zordu, birçok şeyde olmadık kusurlar görebilirdi ki görüyordu, ayrıca huysuzluğu da mevcuttu. Hem de fazlaca. Ancak bunun için kim onu suçlayabilirdi ki? Hayatında onu heyecanlandırabilen, onu memnun eden çok az şey vardı. Hah, diye geçirdi içinden. Olmayan bir şeylerin varlığından mı bahsetmişti az önce? Kendi kendine güldü ve derin bir nefes aldı. Böyle hareketsizce beklemek daha fazla üşümesine neden oluyordu ve soğuk kesinlikle uykusunun açılmasını falan sağlamıyordu. Bu nedenle yaslandığı arabadan sıyrılarak soğuğa karşı gerindi. Bacaklarını sırasıyla öne uzatarak salladı. Ardından ağrıyan belini kollarını geriye atarak rahatlatmaya çalıştı. 

Kendisine doğru yaklaşmakta olan adım seslerini hiçbir şekilde duymuyordu. Zaten adım sesleri duyulacak gibi değildi. Havada süzülürcesine hafif atılıyordu. Yumuşak ve yavaş. Rüzgara arkasını dönen Jimin başını kaldırıp gökyüzüne baktı. En azından yıldızları saymaya çalışmak mide bulandırıcı ya da baş döndürücü değildi, daha önce denenmişti fakat o soğuk gecede gökyüzünde tek bir yıldız bile görünmüyordu. Sadece karanlık, gri bulutlar ufaktan kendini belli ediyordu. Memnuniyetsiz bir şekilde suratı asılırken elleri ceplerinde, başı yukarıya kalkmış bir şekilde yine de gökyüzünü seyretmeye devam etti. Bunu yaparken ara sıra ciğerlerine soğuk havayı alıyordu. Derin derin soluklanıyordu. Üşümeye alışmıştı, insan kendini kasmadan soğuğa teslim olduğunda sanki soğuk etkisini daha az gösteriyor gibiydi... En azından Jimin buna inanmıştı o an ancak gözlerinin yanması gerçekten sinir bozucuydu ve bunun için uygulayabileceği hiçbir taktik mevcut değildi zihninde. Yapabileceği hiçbir şey yoktu. 

Sonra omzunda bir dokunuş hissetti. Bu normalde irkilmesine neden olmalıydı ancak Jimin'in sadece kaşları hafifçe çatılmıştı, vücudu bunun dışında hiçbir tepki vermemişti çünkü bu dokunuş o kadar hafifti ki varla yok arasında gibiydi. Emin olamamıştı. Yine de merak ederek dokunuş gibi acelesiz bir şekilde arkasına döndü ve kendisine gülümsemekte olan bir yüzle karşılaştı. Tamam, dokunuş gerçekti ama gördüğü bu güzel gülümsemenin gerçekliğinden şüphe ederek gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. Sonra emin oldu, cidden de gerçekti.

"Pardon?" dedi kaşlarını havaya kaldırarak, elinde olmadan gülümsedi çünkü karşısındaki kişi hala ona gülümsüyordu ve bu gülüş, kesinlikle bulaşıcıydı. "Nasıl yardımcı olabilirim?"

Karşısındaki yakışıklı yüzün gülümsemesi genişledi.

"İzninizle, sizi alıkoymak zorundayım."

"Ah," Jimin bunu söyledikten sonra bir kahkaha patlattı. Görünüşü gerçekten fazlasıyla güzel olan bu adamın ses tonu da oldukça karizmatik ve etkileyiciydi. " Çok isterdim ama... Şimdi ne yazık ki mesaideyim." Bazen böyle şeyler başına gelmiyor değildi. Birileri öylesine ona yaklaşır ve birden numarasını isterdi. Jimin de önüne gelen herkesi reddeden biris değildi, birilerine şans vermekten yanaydı. Kaldı ki daha önce karşısına böyle güzel biri çıkmamıştı hiç. Onu reddetmek aptallık olur gibi gelmişti. Ancak ne yazık ki doğru bir zaman değildi.

"İstersen sana numara-"

"Lütfen beni bağışlayın ancak sizi cidden alıkoymak zorundayım."

Gülüşü Jimin'in yüzünde dondu kaldı. Anlamamıştı. Yoksa bir manyağa mı çatmıştı? Ne acı...

Kaşları çatıldı.

Tam dudaklarını aralayıp bir şey söyleyecekti ki yeterince ışık olmamasına rağmen güzelliği göz kamaştıran adam ondan önce davrandı. Üstelik konuşurken gülümsemesini asla silmiyordu.

"Ve bu biraz canınızı acıtacak."

"...ne?" demesinin hemen ardından görüşü karardı çünkü biri başına bir şey geçirmiş ve Jimin'i sıkıca tutmuştu.
















*

Evvvet bu kadar devamında tek bir kelime bile yok ams paylaşmazsam ölürmüşüm.... yazıcam !!!!

Villain | vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin