Panic! At The Disco-Death of A Bachelor
Büyük bir sessizlikti en başta.
Taehyung ona bakıyordu, kocaman gözler ve anlamamış bir suratla. Bilgisayarın ekranını indirmişti, dudakları hafif aralıktı, ne diyeceğini bilemiyormuş gibi bir hali vardı.
"Ne?"
Evet, belli ki gerçekten bilemiyordu.
"Sen benimle kalabilirsin de, birine söyleriz ve kapıyı kilitlerler. Ya da burayı kilitlerler, için nasıl rahat edecekse. Ancak‐"
"Bana bu şekilde yaklaşma demiştim." Taehyung bilgisayarını komodine yerleştirdikten sonra üzerindeki örtüyü kaldırdı ve ayağa kalktı. Jimin ne diyeceğini bilemiyordu. Bu sürecin en başında yapması gereken şey Taehyung'un kendisine güvenmesini sağlamaktı. Böylece bir süre sonra geceleri uyurken kapısı bile kilitlenmezdi... en kolay yolu buydu. Bunun için de en başta fırsatı varken kaçmaması gerekiyordu. Güven için.
"Ne alakası var? Hiçbir beklentim yok. Sana bir şey yaptırmaya da çalışmıyorum. Sadece yalnız kalmak istemiyorum, o kadar."
"Hayır."
"Ama–"
"Hayır, Jimin. Bunda ciddiyim."
"Neyden korkuyorsun? Seni bu kadar geren şey ne?" dedi en sonunda, Taehyung dümdüz bir suratla onu inatçı bir şekilde reddetmeye devam edince sinirlenmişti biraz. Yine de ona çıkışmaması gerekiyordu. İsteklerinde samimi görünebilmek için.
"Bir şeyden korkmuyorum. Ancak bu doğru değil."
"Neden?"
"Odana dön."
Jimin ona baktı, baktı, en sonunda dişlerini birbirine kenetledi. Taehyung başka bir insandı, bambaşka. Bir hareketi diğerine uymuyordu, konuşurken dünyanın en nazik ve centilmen insanıydı, bazen asildi, bazen kaba saba biri oluveriyordu. Jimin artık onun da ne diyeceğini anlayamıyordu.
"Bugün sen konuşurken," dedi Jimin sessizce. "Beni seven birileri var derken, buna emin olduğunu zannetmiştim. Ve az çok sevilebilir biri olduğuma inandım. Ama..." Kendini acındırmaksa eğer, Jimin bunu yapacaktı. Gurursuz bir şekilde. "Neyse. Bu ilk sefer değil ne de olsa." Omuzlarını düşürdü ve odadan çıktı.
Kendi odasına girdiğinde yatağına vakit kaybetmeden yerleşti. Sırtını kapıya doğru döndü ve bilerek küçücük oldu yatakta. Eğer biraz bile doğru gözlemlediyse Taehyung'u, teklifi kabul etmeyecekse bile en azından kontrol etmeye gelecekti. Jimin insanları doğru analiz ettiğini düşünürdü, çoğunlukla... yani en azından birkaç tanesini. Ama Taehyung ile uzun bir süredir aynı yerde yaşıyor ve hiç dışarı çıkamıyordu. Sadece onu görüyor, onunla konuşuyor ve onu duyuyordu. Onu da doğru analiz etmediyse insanları tanıdığını asla söyleyemeyecekti bundan sonra.
Ancak sonra aklına bir şey geldi. Jimin Taehyung'a ezberden bir şeyler söylese bile bunlar doğruydu. Sadece duygu sömürüsü yapmıyordu veya abartmıyordu. Planları düşünmeye çalışırken Haesoo'nun ses kaydı aklından çıkmıştı. Söylediği şeyler... sanki başka biri hakkında konuşuyor gibi gelmişti, ancak şimdi düşününce... Fidye için tek kuruşum yok mu demişti? Oysa itiraf etmek para vermekten zor olamıydı, üstelik Taehyung ondan para bile istememişti. Keşke para isteseydi. Jimin bile istedikleri miktar her neyse sağlayabilirdi. Gerçi Haesoo'nun endişe ettiği şeyin parası olması... gerçekten... Farkında olmadan, bilinçsizce daha da küçüldü, her açıdan zor bir gündü. Pek bir umudu kalmamıştı, enerjisini ve çabalamak için gereken iradeyi kaybetmek üzereydi. Kaçmak istiyor muydu? Kaçsa bile karşılaşacağı şey... annesi dışında onu bekleyen kim vardı? Hiç kimse.