8| yaklaşma, en azından bu şekilde

786 153 147
                                    

Three Days Grace-Fallen Angel

Ev içi tartışmalara rağmen, rahat bir çocukluk geçirmişti. Yani ailesiyle çok iyi anlaşamazdı, özellikle aağabeyiyle, ancak hiçbir şeyden eksik kalmazdı. Diğer çocukların elde edemeyeceği birçok fırsata, imkana sahipti. Mutsuzdu aslında ama her istediği de oluyordu.

Her şey Jimin üçüncü sınıfa başladıktan sonra kötüleşti. Anne ve babası daha sık kavga eder oldu, kavgalar arasında başka bir kadının ismini duyar oldu, bir gün büyük ve takım elbiseli birisi gelip ona yalnız kaldıklarında kiminle yaşamak istediğini sorana kadar ciddiyetin farkında değildi. Jimin annesini seçti. Ağabeyinin aksine. Annesi dünyanın en duyarlı, en sevecen, en nazik insanı değildi; özellikle o zamanlarda ama en azından annesiydi. Babasıyla arasındaki ilişki neredeyse yoktu, onu bir yabancıdan öte görmüyordu, onun yanında rahat oturamıyor, rahat yemek yiyemiyordu. O yüzden tercihini yapmak çok da zor değildi.

Hayatının yeni başlayan dönemi öncekine göre daha mütevazıydı. Ülkenin en seçkin okulundan alınıp sıradan bir okula verildi, malikanede yaşamyı kesti ve bir apartman dairesine taşındı. Böylesi çok daha güzeldi aslında, aynı binada oturan arkadaşları vardı ve onlarla buluşmak çok kolaydı, evinde güvenlikler yoktu eskisi gibi, yemeği de annesi yapıyordu üstelik. Canları sıkıldığında dışarıda yiyorlardı, kalabalık ve kasıntı olmayan yerlerde, Jimin böylesini çok daha beğenmişti. Ara sıra nedenini anlamadığı bir şekilde ağabeyinin yanında kalıyordu, bazen de ağabeyi onunla, mantıksız geliyordu ama sorgulamıyordu. Çünkü sıradan olduğunu düşünmüştü. Büyüyene kadar.

Özellikle liseden sonra annesinin neden bazı kararları verdiğini anlamaya başladı. Babası ikinci evliliğini yaptığında yani. Sorguluyordu, neden onunla yakın olamadığını, çünkü önceden sanki normali bu gibi gelirdi. Herkesin babası böyle zannederdi ancak değildi, herkesin babası böyle değildi. Çocuklar babalarına sarılabiliyorlardı, onların dizine oturup göğsünde uyuyabiliyorlardı, Jimin'e tuhaf gelen bir sürü şeyi yapıyorlardı işte.

Annesi anne gibiydi, düşük not aldığında ona kızardı, bazen yanaklarından öperdi, bazen sinirlendiğinde terliğini çıkarır arkasından atardı, odanın kapısını asla tam kapatmazdı, Jimin hastalandığında ödü kopardı, bazen Jimin kötü rüyalar gördüğünde yanına uzanır ve onunla uyurdu, bazen ona şarkı söylerdi. Jimin iki tarafı da ayrı ayrı gördükten sonra onları kıyasladı.

Ağabeyiyle görüşmeyi keseli çok olmamıştı, büyük bir kavga yaşandığından değildi ancak ağabeyi sanki babasının küçük bir kopyası gibiydi. Kibirli, duygusuz, kontrolcü biri. Jimin onu daha fazla hayatında istemediğine, iki yıl önce onun yanında çalışmasıtı teklif ettiğinde anladı. Çünkü ağabeyi bunu kabul etmedi, ona zaten düzenli para yolladığını söyledi, onun hakkı olan her şey Jimin'in de olmasına rağmen. Aslında Jimin'in pek gözü yoktu, umurunda da değildi kimin büyük mirasa konacağı, yalnızca bir iş istemişti ve iş bulmanın zor olduğu böylesine bir dönemde kendi şirketinde işe giremeyecekse o şirketin ne yararı vardı ki? Gerçi iyi ki de girmemişti.

Ağabeyi değildi endişelendiği. Taehyung onun canlı yayında ağladığını söylese bile. Umurunda değildi pek. Endişelendiği kişi annesiydi. En başından beri. Pek düşünmemeye çalışıyordu, sanki bir tatile gitmiş gibi sansın istiyordu. Sonuçta gerçekten Jimin'in başına hiçbir şey gelmemişti. Aksine, Taehyung onun için müzikçalar bile doldurmuştu ancak dış dünya bunu böyle bilmeyecekti. Acaba annesi işkence gördüğünü düşünüyor muydu? Kötü muamele gördüğünü? Başına kötü şeylerin geldiğini? Pekala, gelen şeyler iyi değildi ama en azından yalnızca bir yerde tutuluyordu. Hayatından endişe etmiyordu ya da başına bir şey geleceğini düşünmüyordu. Ancak annesi ediyor olmalıydı. Affedemeyeceği şeylerden birisi de buydu zaten, annesini korkutmuş olmaları.

Villain | vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin