Three Days Grace - Infra-Red
"Hayır. Haesoo, biliyorsun. Asla katılmam böyle bir yemeğe."
Kim Taehyung sandalyesinde iyice geriye yaslandı. Amacı hemen arkasında, sırtı ona dönük bir şekilde oturup sakince kahvesini içen adamın konuşmasını dinlemekti. Elinde duran telefonunun ekranı açıktı ancak onunla ilgilenmiyordu bile.
"Hayır. Gelmem. Eğer beni çok özlediysen akşam bir şeyler yiyelim." Sonra adam kıkırdadı, inanılmaz tatlı bir sesti. Gerçekten şeker gibiydi, tınısı öyle hissettiriyordu. "Haftaya mı?" Hattın karşı tarafını dinledi. "Şoförüne ne oldu? Güvenebileceğin birisi mi lazım? Baksana, ne işler çeviriyorsun sen?"
Taehyung tamamen oraya dikkat kesildi.
"Sadece şirkete götürüp getireceğim. Bu kadar? Tamam. Ne zaman ve saat kaçta? Yuh. Gecenin bir yarısı? Neden— tamam, neden diye sormuyorum, anladım. Perşembe, gece on bir. Tamam, not alayım bari. Karşılığında bana para versen iyi edersin." Tekrar güldü. "Ben mi? Kahve içiyorum şu an. Tek, evet. Zaten eve gideceğim, annem habersiz geç kalmamdan hoşlanmaz, biliyorsun. Yalnız, Haesoo, eğer abim ya da babam... neden gelmediğimi sorarsa... onlara de ki... sizi görmek istemiyormuş de. Evet."
Taehyung bir süre sessizliği dinledi. Telefon konuşmasının devam ettiğini iyi biliyordu. Başını hafifçe yana çevirdi, ona bakmamaya dikkat ederek.
"Bana abimi savunma, tamam. Herkes tercihini yaptı. Onlarla bir alıp veremediğim yok, eğer parasına ortak olurum diye endişe ediyorsa yani. Biliyorum, şu sıralar zor durumdasınız— evet, cezası belli oldu mu? Adı neydi? Min Yoongi. İnanamıyorum böyle bir şey yaptığına, bir sürü insanı işinden etti, zavallı insanları mağdur etti."
Taehyung farkında olmadan telefonu sıktı.
"Tanımıyordum, görmüşlüğüm vardır belki. Ancak böyle bir şeyin olmasını beklemezdim. Neye güvenmiş ki? Yakalanmayacağını mı zannetmiş? Umarım hak ettiği cezayı alır."
Taehyung aniden sandalyesini itip kalktığında birçok baş ona doğru çevrildi ancak başı dik bir şekilde çıkışa doğru yürümeye başladı. Bir yandan da Namjoon'u arıyordu.
"Kararımı verdim. Perşembe," dedi o açtığında. "On birde. Adresi gelince konuşuruz."
*
"Ne demek... böyle yaklaşma?" Jimin yüzünün kızarmamasını umarak geriye doğru bir adım attı. Kalbi ağzında atıyordu.
"Kendini kötü hissetme! Gerçekten çok güzelsin. Ama..." Taehyung ellerini ona doğru uzattı ancak yarı yolda kendini durdurdu. "Bunların içtenliğine güvenmiyorum. Özür dilerim ama bu böyle. Eğer... her şey bittiğinde bir kahve içmek istersen sonuna kadar evet derim. Ancak bu evde olmaz, bu şartlar altında olmaz."
"Tamam, şöyle... şöyle olsun o zaman, duygulara gerek yok? Ciddi bir şey değildi?" Jimin elinde kalan her şeyi kullanmaya girişti. "Sonuçta bir süre daha burada kalacak gibiyiz, neden... neden yalnız kalalım ki? Sonuçta..."
"Bak şimdi, beyefendi, sana oradan baktığında nasıl bir vibe veriyorum bilmiyorum ama benim kitabımda duygusuz hiçbir şey yoktur."
Jimin bir elini alnına koyup iç çekti. Ne yapacaktı? Ne yapacaktı?
"Gerçek bir drama karakterisin, Taehyung. Hani her şeyi hak ediyordum? Güzel bir geceyi de hak ediyorum bence." Jimin gerçekten bütün kartları masaya sürmek zorunda kalmıştı. Artık o an için utanmak diye bir duygusu yoktu, olmamak zorundaydı yoksa sağ atlatamazdı. "Yani tabii... emin değilim seninle ne kadar güzel olur ama..."
![](https://img.wattpad.com/cover/269084864-288-k487363.jpg)