Three Days Grace-Car Crash
Jimin çözümleyemiyordu.
Önce Jungkook, devamında Taehyung... ikisi de birbirine benzer şeyler söylemişlerdi ve uzaktan bakıldığında öyle anlaşılması da normaldi. İşin tuhaf yanı Jimin'in söylediklerinin hala arkasında olmasıydı. Kendini yanlış ifade etmekten, yanlış kelimelerden ve cümlelerden gelmiyordu bu sözler. Gerçekten kastediyordu hepsinde ve üzerinde düşündüğünde, hiç de iyiliklerini istediğini hissetmiyordu ancak onlar böyle olduğunu söylüyorlardı. Hayır, Jimin yalnızca çevresinde bu kadar kırılgan insanların olmasını kaldıramıyordu. Eğer zarar vermek bu kadar kolaysa Jimin nasıl keyfini çıkaracaktı intikamın? Her şeye bu kadar üzülüyorsa Jimin nasıl kendini diğer insanlardan ayrı tutup ona gerçekten zarar verdiğini düşünecekti? İşte, bu yüzdendi. Gerçekten başka bir niyeti, başka bir amacı yoktu.
İlerleyen zamanlarda ne kadar güvenliği sıktıklarına da kendi gözleriyle şahit olmuştu. Önceden kolay geliyordu, yani, en azından ihtimalleri daha fazlaydı çünkü çoğunlukla Taehyung ile akşama kadar birlikte yalnız kalıyorlardı. Eğer Taehyung ufak bir dikkatsizlik yapsaydı kaçardı, gerçekten kaçardı ama şimdi Namjoon ve Jungkook da vardı. Asla dışarı çıkmıyorlardı ve doğal olarak da Taehyung ile yalnız kalamıyordu. Bunun sonucunda da sabırla, gerçekten sabırla bir fırsat beklemeye başlamıştı.
Kaçırıldığı günden itibaren ne kadar geçmişti, bilmiyordu, o eve geleli ne kadar geçmişti onu da bilmiyordu televizyonda kocaman üçünün fotoğrafları yayınlandığında. Arandıklarını söylüyordu, fotoğrafta Namjoon'un saç rengi farklıydı, Taehyung bir tuhaf görünüyordu ve Jungkook da sanki on beş yaşında gibiydi. Gerçekten diğerleri dışarıya hiçbir önlem olmadan çıksalar bile kimse onları tanıyamazdı bu fotoğraflarla. Jimin iç çekti.
"Ben-- ben hiç benziyor muyum?" Taehyung büyük bir alınganlıkla kendini gösterdi. "Hiç benzemiyorum. Hale bak. Ne kadar berbat bir fotoğrafımı seçmişler!"
"Sen estetik mi yaptırdın?" diye sordu Jimin uzandığı yerden, Taehyung büyük bir şokla gözlerini sonuna kadar açtı. Sanki hayatının en büyük hakaretini duymuş gibiydi.
"Bunu nasıl söylersin? Ben böyle doğdum, hepsi benim."
"Hadi ya..." dedi Jimin hafif bir sırıtışla, onun ne kadar sinir olduğunu fark ettiğinde. "Sanki göz kapaklarınla oynamış gibisin."
Taehyung başını iki yana salladıktan sonra Jimin'in uzandığı koltuğun önüne çöktü, yüzünü onun yüzüne yaklaştırdı. "Bak bakalım, param bitince diğerini yaptıramadan bırakmış gibi mi duruyorum? İkisi birbirinden farklı neden olsun bir müdahale olsa?"
"Orasını bilemeyeceğim... Belki de böyle daha çekici olduğunu düşünmüşsündür... Ayrıca burnun da bir değişik."
"Değişik falan değil!" dedi Taehyung gerçekten sinir olmuş bir ifadeyle. "Her şey olduğu gibi duruyor."
"Sen manikür yaptırıyorsun."
"Yani? Pedikür de yaptırıyorum bu arada, istersen birlikte gideriz, bu kadar dert ettiğini bilseydim..."
Jimin yüzünü biraz daha ona yaklaştırdı, gerçekten yüzünün bütün detaylarını görebileceği şekilde. Bütün kusurları ve kusursuzlukları, ki dürüst olmak gerekirse kusur denebilecek pek de bir şey yoktu. Yakından bakınca bile, detaylı inceleyince bile. Kıskandı Jimin gerçekten, görüntüsünü yani. Kıskandı, kıyasladı ve biraz da morali bozuldu ve... tuhaf geldi. Taehyung'un kendisine olan düşkünlüğü. Taehyung'un şu yaşına kadar karşılaşmış olma ihtimali olan kişileri düşündü... Çok da ayırt edici bir yanının olmaması gerekirdi. Tamam, fena değildi pek ama... yine de...