22| üç kişi olmalı, aksi...

627 131 108
                                    

U2-With or Without You




Yolun yarısını anlayamayarak geçirdi. Bir yandan ağlıyor, bir yandan da yola bakıyrordu ancak bir türlü kaçtığına inanamamış, anlayamamıştı. Algılamıyordu. Arabada tek olduğunu, peşinden diğerlerinin gelemeyeceğini, tekra o odaya dönüp kapısının üzerine kilitlenmeyeceğini fark edemiyordu. Arabayı sürüyordu ancak nereye gittiğini de bilmiyordu, sadece o markete gittikleri yola dönmüştü ve bu kadar, yalnızca devam ediyordu yoluna. Nereye gideceğini bilmiyordu. Eve mi gitmeliydi, ilk karakolun önünde mi durmalıydı ya da— ya da depo boşalana kadar nereye gidiyorsa oraya gitmeli miydi? Hiç bilmiyordu. Bir noktada kaçabileceğinden de umudunu kesmişti gerçekten, yapamayacağından değil ancak bunun için gerekli olan enerjiye sahip olmadığından, olur da yakalanırsa önlemlerin kat be kat artacağından, gereksiz yere umutlanmak istemediğinden. Ancak gerçekten de... gerçekten de en iyi planlar doğaçlama olanlardı, çok fazla detaya takılmadan gözü karartıp yapılanlar. Genelde de başarılı olurlardı, biraz zorlanırdı ancak işte, Jimin direksiyonun başında oturuyor ve şehre doğru sürüyordu.

Kaçmıştı.

Gerçekten kaçmıştı.

Elinin tersiyle yanaklarını sildi, gözleri yağmurlu bir günde arabanın ön camı gibi olmuştu, her şeyi bulanık görüyordu. Bu sonunda rahatlığa kavuştuğu için haftalardır içinde tuttuğu her şeyin sonunda rahatça kendini göstermesi olmalıydı. Bütün her şeyin. Rahatlamıştı gerçekten, kocaman bir yük kalkmıştı üzerinden, inanılmaz bir neşesi vardı. Artık soluduğu hava bile daha temiz geliyordu, sanki ilk kez dışarı çıkıyormuş gibi her şeye uzun uzun bakıyordu, sanki hayatında ilk kez araba sürüyordu. Daha önce hiç böyle hissettiğini hatırlamıyordu, hayır, ilk kez her an çok değerli geldi gözlerine.

Yolun kenarında geçen gittikleri marketi gördü, bir an için yavaşlasa bile yola devam etti. İlk polis istasyonuna varana kadar hiç durmadı.

Arkasına bakmadı.

*

"Ne zaman gidebilirim acaba?"

Özgür olduğunu zannetmişti, değil mi? Hayır. Sabah olmak üzereydi ve hala karakolda tutuluyordu. En azından Seul'de bir karakolda çünkü diğerine gidip kendisini kaçıranların nerede olduklarını anlattıktan sonra Jimin'i Seul'e göndermişlerdi. Kaçırıldığı yer orasıydı ve dava da oranındı. Diğerlerdi yakalandı mı, bilmiyordu ancak yakalandıklarını umuyordu. Yani evden kaçmadılarsa, pek emin değildi gerçi, Taehyung gibi mental olarak stabil olmayan bir insanın neler yapabileceğini bilmiyordu, kendine neler yapabileceğini doğrusu. Bir anda aklına gelen düşünce sırtını dikleştirmesine neden oldu. Kendine zarar vermiş olabilir miydi?

"Sizi almaya geldiklerinde." Bir polis memuru onun eline sıcak bir şeyler tutuşturdu. Jimin üzerindeki polar battaniyeyi aslında tutmak istemiyordu, üzerinde bir mont vardı ancak polisler çok ısrarcılardı. Orada bir sandalyede birilerinin onu almasını bekliyordu, küçük bir çocuk gibi.

"Ben reşitim."

"Aslında zorunlu bir prosedür değil sizin için, elbette... ancak kapı habercilerle dolu. Sizi rahat bırakmayacaklardır." Polis kibarca açıkladığında Jimin başını salladı.

Doğru.

Polisler aslında Jimin'in hastaneye gidip muayene olması gerektiğini söylemişti. Diğerlerine suçlamalarda bulunmak için, şöyle bir baktıklarında da şaşırmışlardı. Tek bir morluk, tek bir çizik yoktu. Yine de doktorların bakmasının daha uygun olacağını söylemişlerdi.

"Baksana." Jimin, polis memuru gitmeden onun gömleğinden tuttu, "Yakalandılar mı?"

"Henüz değil, efendim. Göl evi gittiklerinde boşmuş. Çok uzun süre kaçamazlar."

Villain | vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin