Adele - Rolling in the Deep
Güneşin doğuşunu izledikleri gece, Jimin için önemliydi.
Henüz ne açıdan olduğunu kestiremiyordu, zaten yatağında dönüp durarak bunu düşünmüştü birkaç gün boyunca, neden böyle... hissettiğini anlayamıyordu. Neden o geceyi düşününce karnının düğümlendiğini yani. Anlamak ister miydi, emin de değildi pek, tek bildiği önemli olduğuydu. Önemli şeyleri konuşmuşlardı, Jimin onunla geçirdiği zamandan keyif almıştı ve gerçekten, böyle olmasaydı nasıl olurdu diye düşünmüştü. İçten içe böyle olmamasını dilemişti çünkü düşündüğünde... her şey gerçekten güzel olabilirdi. Biraz... ütopik bir şekilde hem de. Pek inandırıcı gelmeyen bir şekilde ancak ihtimaller yok değildi, olmaz değildi, imkansız değildi. Ancak olan olmuştu, yaşananları değiştiremeyeceklerdi. Hiçbir şekilde. Biraz bile gururu varsa ayrıca, söylediklerini geri yutmazdı. Yutmayacaktı da.
Jimin de böyle biriydi işte.
Zaten o gün akşama kadar uyumuştu ancak devamında da uyanmak istememişti. Dönüp durmuştu, ortak alana da çıkmamıştı. Diğer günlerde de yemeğini yiyip geri dönüyordu, arada Taehyung gelip biraz onunla vakit geçiriyordu ancak bir şey yapmak için zorlamıyordu da. Sanki ne durumda olduğunu anlıyor gibiydi, anlamıyorsa bile haline anlayış gösteriyordu. Jimin bunun için de memnundu, gerçi Taehyung'u o zamanlarda görmek aşırı yükleme oluyordu ancak ona bunu söyleyemezdi. O yüzden biraz takıldıktan sonra, Taehyung gitmesi gereken zamanı anlıyor ve gidiyordu. Tuhaf, sanki telepati halinde gibilerdi. Zaten pek bir şey yapıyor da sayılmazlardı, konuşuyorlardı. Bir keresinde de Jimin Taehyung'un tırnaklarına siyah oje sürmüştü. Eh ilk kez birine oje sürdüğü için onun için epey komik ama Taehyung için biraz acı olan birkaç sonuç ortaya çıkmıştı. Yine de düzeltilmişti sonunda, Taehyung da Jimin'in işaret parmağına sürmüştü ve doğrusu epey de iyiydi sanki bu konuda. Hiç de taşırmamıştı dışarıya.
Yine de, geçen o kadar zamana rağmen hala... bulunmayı bekliyordu. Bazı geceler polis sirenleriyle uyanacağını umarak uyuyordu, uzun süren bir sessizlikte o boşluğu bu sirenlerin doldurduğunu hayal ediyordu, karanlıkta göle bakarken mavi ışığın yansıdığını düşünüyordu ancak muhtemelen polisler onu bulmaya yakın bile değillerdi. Ummaması gerektiğini biliyordu ancak kendini de engelleyemiyordu işte. Ara sıra aklı Taehyung'un çekmecesindeki anahtarlara gidiyordu, eğer üçünü de devirebileceğini bilseydi bu riski alırdı ancak onlar evdeyken olmazdı. En azından Jungkook, onun uzaklaşması gerekiyordu. O varken yapamazdı, kaldı ki dev gibi olan birisi daha vardı. Gerçekten hiç kolay olmayacaktı. Ya haftalardır beklediği gibi bekleyecekti bulunmayı ya da gözünü karartacaktı.
"Yok, yok, yok. Hiçbir şey yok." Jungkook öfkeyle bilgisayarın kapağını indirdiğinde Jimin kendisine bir kahve hazırlıyordu. Jungkook da mutfak masasındaydı, haberlere bakıyordu ve Jimin'in ağabeyinin onlara ulaşmaya çalışıp çalışmadığına ancak... hiçbir şey yoktu.
"Sana söyledim," dedi Jimin umursamaz bir şekilde. "Yanlış kişiyi kaçırdınız. Kimse benim için bir şey yapmaz."
"Mutlaka yapıyor olmalılar. En azından... polisler bile araştırıyor olmalı."
Aslında bu mantıklıydı. Kaçıranların isteğini yerine getirmeye çalışmaları ya da en azından... en azından Yoongi'nin meselelerini yeniden araştırmaya başlamaları. Ancak bunun ne kadar süreceği kesin değildi ve yakın bir zamanda da olmayacak gibi görünüyordu.
"Beklemekten başka çaremiz yok gibi görünüyor," dedi sonra Jimin de. "Bitse de gitsek gerçekten."
"İnan, ben de en az senin kadar istiyorum bunu. Ne içiyorsun?" Jungkook ayağa kalktı ve onun elindeki kupaya baktı.