PJ Harvey, Thom Yorke-This Mess We're In
"Kesin mi? Üçü de, değil mi? Taehyung– Kim Taehyung, o da–"
"Evet, Jimin, üçü de. Hepsi. Rahatla biraz..." Seokjin onun daha fazla soru sormasını engellemeye çalışmıştı. Jimin hepsinin birlikte olması konusunda normalden daha ısrarcıydı. Aynı gün içinde yüzlerce kez soracak kadar ısrarcı hem de. Eğer hiçbir şey yapmadılarsa Jimin'in bu kadar korkmasını anlayamıyordu. Zaten korku değilse de bu bambaşka bir problem olurdu.
"Benim karakola gitmem lazım." Jimin aniden ayaklandı. "Hayır– Gidemem– benim bir şey yapmam lazım..." Açıkça kafası karışmıştı, allak bullak olmuştu. Rahatladı, gerçekten rahatladı. Hem yakalandıkları için hem de... hem de Taehyung hayatta olduğu için ancak göğsünde aldığı nefesin yetmemesine neden olan bir şey vardı, bir ağırlık, bunu acilen çözmesi gerekiyordu. Kaçtığından beri oradaydı, sanki çok önemli bir şeyi unutuyor gibi.
"Sakin ol. Davaları epey sürer. Önce nasıl yargılanacaklarına karar verilecek. Avukatlar tutuklu yargılanmaları için ısrarcı olacak, merak etme..."
"Hayır. Ondan değil." Jimin derin bir nefes aldı, yetmedi, bir tane daha aldı. O da yetmedi. "Ne zaman? İlk duruşmaları ne zaman olacak?"
"Birkaç güne olur herhalde." Seokjin omuz silkti. "Bu arada... Hoseok evi verdiğini ancak senin onlarla olduğunu bilmediğini söylemiş. O yüzden onun üzerine gideceklerini sanmıyorum."
"Jung Hoseok mu?" Haesoo onlara baktı. "Bekle, Kim Taehyung derken– Kim Taehyung olan Kim Taehyung mu?"
"Aynen." Seokjin iç çekti.
"Bekle– nasıl yani?" Jimin o ikisine baktı. Haesoo'nun açıkça Jimin'i kaçıranlardan birinin ismini daha yeni öğrenmesi trajikti ancak ikisinin de sözlerinde, onu tanıdıklarının iması vardı. "Tanıyor musunuz onu?"
"Sen bilmezsin. Yani‐ tabii artık biliyorsundur. Biz önceden de biliriz. Açıkça... Jungkook'un da orada olması çok işimize gelmedi. Ayrıca Namjoon– Kim Namjoon'un babası üst düzey bir polis."
"Anlamıyorum."
"Kendilerine açık bulacak kadar güçlüler, demek istiyorum." Seokjin gözlerini yere çevirdi. "Son olaylardan sonra biz artık eskisi gibi değiliz. Biraz toparlanmıştık gerçi ama... Senin ilk kaçırıldığın zaman işler iyiye gitti ancak daha sonra kaçıranlar ve nedeni ortaya çıktığında... tekrar bize güvenmemeye başladılar."
"Herkes Yoongi'nin masum olduğuna mı inanıyor?" Jimin şaşkınlıkla ona baktı. Duyduklarını tek tek sindirmesi gerektiğini biliyordu ancak yine de durumu anlaması gerekti.
"Öyle de denebilir. Ayrıca... tabii ki profesyonelleri işin dışında tutuyorum ama haberlerle alakalı... sıradan insanlar duygusal bir bağ kurdular. Suçlularla."
"Şaka yapıyorsun." Jimin işler daha ne kadar kötüye gidebilirdi, bilmiyordu. Demek oluyordu ki, üçünün Yoongi için bunu yaptığı ortaya çıktığında insanlar gerçekten suçlu olan biri için böyle bir şeyin göze alınamayacağını düşünüp onun masumiyetine inanmış ve diğerlerinin bu hareketini dokunaklı bulmuştu. Bu hikayede ise Jimin hiçbir yerdeydi. Gerçekten hiçbir noktasında yoktu. İki aydan uzun süredir orada olması, işlemediği bir suçun cezasının kesilmesi, gün yüzü görmemesi, istemediği halde zorla bir yerde tutulmuş olması, bunlar, hiç kimse için hiçbir anlam ifade etmiyor olmalıydı. Ayrıca en başta boş yere sen bizim kim olduğumuzu bilmiyorsun dememişlerdi. Arkalarında güvendikleri bir dayanak vardı. Aslında belli ki birden fazlaydı.
"Merak etme, Jimin." Haesoo ona seslendi. "Özellikle o Jeon şerefsizinin hapse girmesi için bütün kaynaklarımı kullanacağım."
Jimin bu cümlelerin ardında başka anlamlar da buldu. Haesoo'nun derdi Jungkook'laydı. Jungkook parmaklıklar ardına tıkılmasa bile arkasını kollasa iyi ederdi. Belli ki Haesoo vazgeçmeyecekti. Doğrusu Jungkook hayatından endişe etmeliydi.