●
●
●"Yalan söyleyenler doğru söyleyenlere inanmazlar..."
Kong Qiu
●
●
●-
Şuan odamadaydım ve yumuşacık yatağımda uzanmış tavanı seyrediyordum. Faruk beyin söylediklerinden sonra arada dönen bir kaç diyalogtan sonra saat akşam dokuzda görüşmek üzere konuşmuştuk. Yani sadece 'Tamam' demiştim. Ama sonuçta bu da bir konuşma değil mi?
Aklıma doluşan şeylerle yüzümdeki buruk gülümsemeyle yatağımda doğruldum. Kocaman, mis kokulu lüks odamda gözlerimi gezdirdim. Gözlerimi kapattığımda burnuma gelen rutubet kokusu yüzümü buruşturmamı sağlamıştı. Sonra ise kulağıma gelen annemin sesiyle derince kaşlarımı çattım.
"Hâlâ kalkmadın mı bakayım sen? Sana daha kaç kere diyeceğim ben kalkmadan ayakta olacaksın diye?" Uzaktan gelen boğuk ses kapı açılma sesiyle sonlara doğru netleşmişti. Gözlerim hala kapalıyken saç diplerimde hissettiğim sızı ile gözlerim far görmüş tavşan gibi sonuna kadar açılmıştı. Gözlerimi açtığımda gördüklerimle ağzım beş karış açılmıştı.
B-Ben... evimdeydim. Bu nasıl olur?
Annem saçlarımı çekiştirerek konuşmaya başladı. "Nerede olmayı bekliyordun küçük sıçan? Kendi kendine konuşmayı bırakta kalk artık. Ben her sabah böyle seni kaldırmakla mı uğraşacağım? Misafirimiz var kalk çay kahve bir şeyler hazırla. Hadi daha ne bekliyorsun?" Saçlarımdan tutup ayağa kaldırdığında hiç birşey dinleyemiyordum. Sadece buraya nasıl geldiğimi sorguluyordum. Ya da... Evet kesinlikle az önce mükemmel bir rüyadaydım ve annem sayesinde gerçek hayata dönmüştüm. Meğerse benim annem ve babam gerçek değilmiş, çok zengin bir ailenin öldüğümü sandıkları kızıymışım. Ve bir ikizim dört tane de abim varmış. Ah bu ancak ya kitaplarda ya da filmlerde olur.
"Hadi hala bekliyorsun. Seninle mi uğraşacağım ben." Annem sinirle soluyarak saçlarımı bırakmıştı. Sırtımdan ittirip odanın kapısını çarparak dışarı çıkmıştı. Bende dolabıma yönelip her zaman ki siyah pantolonum ve siyah tişörtümü alıp giyinmiştim. Hızla aşağıya inerek kahve yapıp odaya doğru yavaş adımlarla yürümeye başladım. Odaya girdiğim anda gördüğüm yüz ile kahve tepsisi elimden kayıp düşmüştü. B-Bu o-oy-oydu. Ama o ö-ölmüştü. Bu nasıl olur?
"Dikkat et Umutçum bi yerini yakacaksın. Lazımsın sen bize." Nefretle baktığım adam hızla ayağa kalkıp yanıma gelmişti. Kahve döktüğüm elimi ellerinin arasına alarak sapıkça tutmuştu. Hızla elimi çekip bir kaç adım geri gittim.
"S-sen öl-müştün?" Kekeleyerek sorduğum sorudan sonra sırıtarak konuşmuştu.
"Sana öldüğüm doğrudur." Yayvanca konuşmasını umursamayarak yeniden konuşmaya başladım.
"Sen ö-öldün. Gözlerimin önünde son nefesini verdin. Ş-şimdi nasıl burdasın? Aklımı kaçıracağım." Yüzündeki sırıtışı silerek gözlerindeki oluk oluk akan nefretle bakmaya başladı. Elini kalbine atarak konuşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mucize | Tamamlandı
ChickLit"Umutlarıma tutunarak mucizeler yarattım." - Dışardaki yağmur sesi biraz olsun dindiğinde elimdeki mumu çekmecenin üzerine koydum. Gözlerim yavaştan kapanmaya başlayınca gözümden bir damla yaş yanağıma süzüldü. Sonra ise dudaklarımdan hayatımı tamam...