İyi okumalar. Bunu yazmayı hiç istemiyorum ama oy ve okuma arasında ciddi fark var. İşin açığı merak ediyorum, okuduktan sonra bölümü mü beğenmiyorsunuz? Yoksa oy vermek mi istemiyorsunuz? Her türlü ikinci şık tercihim olacaktır.
Eğer okuduktan sonra size tatmin sağlıyorsa bu benim için yeterli. Yeni de eksik gördüğünüz kısımları benimle paylaşmaktan geri durmayın lütfen. Elimden gelini yaparım.
Melike sabahın köründe kalkmış yatakta öylece oturuyordu. Aklı dün gece Esma ile konuştuğu konudaydı. Gece beraber çardakta sohbet ederken Esma Sakaryada yaşayan bir arkadaşını ziyarete gideceğini söylemiş, üstüne 'Sakarya ve İstanbul da pek bir yakın.' diyerek Melike'nin zaten burada olmayan aklını iyice başından almıştı. Kendi kendine 'Adam gideli daha bir hafta olmadı. Ailesi ile vakit geçirecek, gidip ne yapacaksın? Hem belki rahatsız olur.' diye içi içini yerken gitmek için de fazlasıyla hevesliydi. Oflayarak yataktan kalkıp günlük rutinine başladı.
Uğur ise aynı saatlerde ilk okul günü için hazırlanmaya başlamıştı. Ne giyeceğine karar vermekte bir miktar zorlansa da ilk gün klasikliği adına düz beyaz hakim yaka bir gömlek, siyah düz paça pantolon giymeyi tercih etti. Daha sonraki günlerde okuldaki duruma göre nasıl giyinebileceğimi şekilledirebilirim diye düşündü. Odasından çıktığında aile üyeleri de kahvaltı masasında yerlerini almışlardı. Kahvaltıda ablası ile sohbet etmeye başlamıştı. Mutfağa gelmeden kapının önündeki çantaları görmüştü. Bu konuyu açmaya gerek duydu.
"Eşyalarını toplamışssın. Biraz daha kalsaydınız ya. Ben daha doğru düzgün vakit geçirmedim bu Junior şeytanla."
"Sanki çok uzağa gidiyorum Uğur? Bir sokak aşağıdayım. Oraya da gelirsin herhalde o kadar da üşengeç değilsin. Hem zaten Atakan bütün gün burada. Ben okuldayken annem bakıyor biliyorsun."
"Gelirim tabi. Bir şey olursa mutlaka ara ama tamam mı? Kendin halletmeye çalışma her şeyi."
"Uğur yıllardır bu düzendeyiz niye şu an bu kadar evham yaptın?"
"Doğru söylüyorsun. Ama sen yine de dediklerimi unutma."
"Tamam yakışıklı hemen sana haber vereceğim söz."
Kısa süren kahvaltı faslından sonra ablası çalıştığı üniversiteye, Uğur ve babası da okula doğru yola çıktı. Hem araba kullanıp hem babasına okul hakkında bir kaç soru sordu. Son sorusu ise babasını şaşırtmıştı.
"Bir süre burada çalıştıktan sonra Ankara da bir okula geçmeyi düşünüyorum. Sence nasıl olur baba?"
"Ankara mı? Kara Harp Okulundayken oraya fazla alıştın sanırım. İstanbul fazla mı hareketli geliyor?"
"Yok ondan değil. Kız arkadaşım orada okumaya başlayacak bu sene. Dört ya da beş sene kadar Ankarada bulunacak yani. Uzak kalmak istemiyorum."
Babasının sakin gülümsemesini görmesede tahmin edebiliyordu. Genelde bu tarz tepkileri olurdu çünkü. Fazlasıyla neşeli ve tatlı olsa da, uçlarda duygularını yaşayan bir adam değildi. Uğurla en çok bu özelliği benziyordu belki de. Aşırıya kaçan duygularının sayısı minimum düzeydeydi ikisininde.
"Farkında mısın kız arkadaşın hakkında kısa kısa bilgi veriyorsun? Küçük parçaları birleştirip bulmamızı falan mı istiyorsun anlamadım?" Babasının geniş gülümsemesi ve dalga geçen ses tonu ile söyledikleriyle Uğur da yalancı bir isyanla karşılık verdi. "Ya baba sen yapma bari."
"Benden başkası da yapıyor yani."
"Ablam, annem hatta o küçük şam şeytanı bile benimle uğraşıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇOK GEÇ "DEĞİL"
General FictionTolstoy der ki ; "tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.." Bu muhteşem hikayeye de şehre bir yabancı geldi. Çok yabancı... Herşeye... Herkese... Uğur ve Melikenin de hikayesi böyle...