Uğur telefonu ile dışarı çıktıktan sonra, karakolun çevresini kapatan duvar biçimli çuvalların üstüne oturdu. Son zamanlarda sık sık, tereddüt etmeden aradığı ismin üzerine basıp, karşı taraftan gelecek sesi beklemeye başladı.
"Alo"
"Melike müsait miydin?"
"Hı hı bir şey mi oldu?"
"Yok nasıl olduğunu sormak için aramıştım."
Melike, her ne kadar bir şey yok dese de Uğur'un sesindeki garipliği hissetmişti.
"Ben iyiyim de senin sesin iyi gelmiyor. Bugün babam karakola gelecekti. Onunla ilgili mi?""Yok baban hem davetiye vermek hem de kimsesiz kalan çocuklar için düşündüğü bir fikir için gelmiş. Biraz önce çıktı. Ben seni merak ettim. Neden bana söylemedin? Bakır meselesini."
Melike şimdi anlamıştı sorunu. Konuşmanın uzayacağını anlayıp, bir süredir uğraştığı dolap düzenleme işini bırakıp yatağına oturdu.
" Önemli bir şey değil. Her zaman ki patavatsız, pervasız Bakır işte.""Nasıl önemli değil? Tehtid etmiş seni. Nasıl böyle bir şey yapabilecek haddi kendinde görüyor."
"Boş ver ben önemsemedim sen de önemseme. Ne derler; havlayan köpek ısırmaz. Bu arada babamın haberi yok değil mi? Bir de bununla başı ağrısın istemiyorum."
"Hayır. Ama sen yine de dikkat et kendine. Arabayı da tek başınayken kullanma. Ayrıca o haylayan köpek kısmına pek katılmıyorum. Sonuçta kuyruğuna basmışsın o köpeğin. Ne yapacağı belli olmaz." Uğur son söylediklerinde gülümseyince, Melike de gülüp konuştu.
" Onu da mı öğrendin? "
"Yalan söyleyemem hikayenin beni şaşırttan kısmı orasıydı zaten. Demek Bakır'ın arabasına ateş ettin. Silah kullanabildiğini bilmiyordum. Bana doğrultuşundan pek biliyor gibi değildin çünkü."
"Senin karşındayken ellerimin titremesi silaha acemiliğimden değil, bir insanın canına kast etmekte ki acemiliğimdendi. Tabi bir de senin olman faktörü de var. Ayrıca iki seferde de sana zarar veremeyeceğini bildiğimdendi paniğim."
"İki sefer? Benim farkında olmadığım bir ara daha mı beni öldürüyordun sen?"
"Çok uzun mesele. Bir ara anlatacağım sana. Ama evet o hataya iki defa düştüm."
"Bak senn! Demek öyle. Ne zaman anlatırsan dinlerim."
"Utanıyorum daha fazla konuşmasak bu konuyu."
"Melike daha önce sana söyledim. Seni asla yargılayacak bir şey söylemem. Geçti gitti. Ne olduysa oldu. Eski konuları ben gülerek hatırlıyorum sen de utanarak değil, tebessümle hatırla. Hem konuyu dağıtma şimdi. Halil Bey'in haberi olmasa bile sen yine de baban olmadan bir yere gitmemeye çalış. Tek başına bir şeyler yapma şu aralar. Aklım sen de kalıyor."
Melike Uğur'un son söylediği ile genişçe gülümsemişti. Konuşmaya başladığında sesine de yansımıştı gülüşü.
"Dikkat ederim. Bu hafta sonu senin işin vardı değil mi? Kitaplarını alamayacaksın"
"İş denemez pek. Kendi aramızda bir eğlence olacak işte. Ben de ilk defa oynayacağım karakolda. Kitap için de hafta içi bir ara gideceğim merkeze. Bu hafta olmadı."
"Anladım. Bir şey daha söyleyeyim o zaman. Sana güzel bir haberim var."
"Hıı ses tonundan şu an söylemeyeceğini anlıyorum. Doğru mu?"
"Evet şimdi söylemeyeceğim."
"Konusu hakkında bilgi verseydin bari."
"Yani seni çok etkileyecek bir şey değil sanırım. Ama beni çok mutlu etti. O yüzden sana da yüz yüzeyken söyleyeceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇOK GEÇ "DEĞİL"
General FictionTolstoy der ki ; "tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.." Bu muhteşem hikayeye de şehre bir yabancı geldi. Çok yabancı... Herşeye... Herkese... Uğur ve Melikenin de hikayesi böyle...