Melike;
Bu düz yolda atılan makasın pek de hayra alamet olmadığını anladım ama yine de panik yapmadan ilerlemeye devam ediyordum. Önümde ki aracın aniden yola yan bir şekilde durmasıyla işin ciddiyetini anlayıp arabayı geri geri yoldan çıkarmak istedim. Ama bu çabam da, arkamda aynı şekilde duran arabayla çok uzun sürmemişti. Hızlı düşünmeye çalışıyordum ama şu an aklım bütünüyle korkumun esiri olmuş, düşünme yetimi kaybetmiş gibiydim. Ne yapacağımı düşünürken, öndeki araçtan inen kişiyle korkumdan daha ağır basan şaşkınlık tüm bedenimin hareketini kısıtlıyordu. Bakır'ın olacağını tahmin ederken karşımda Jiyan'ı görmüş olmak, maalesef pek de iyi bir şey değildi. O bana yaklaşırken ilk iş arabanın Torpido gözünde ki silaha uzandım. Ve Şu an bugünün en kötü manzarası ile karşı karşıyayım. Silah yerinde yoktu.. Yanıma yaklaşıp, - kapıyı kitlemiş olsamda- yaka paça dışarı çıkarıyordu. Arkadaki araç dikkatimi çektiğinde Bakır'ın arabası olduğunu fark ettim. O olmadan olur muydu hiç? O hızla uzaklaşırken Jiyan da beni çok kibar bir şekilde sürüklüyordu(!) Ayrıca bu nasıl iğrenç bir koku ya. "Dağdan mı indin?" gibi saçma iç sorumu kendim cevaplayıp, "Evet Melike dağdan indi hatta birazdan senle beraber geri çıkacak" Kendi kendime konuşurken tiksinen bir ifadeyle baktığımı Jiyan'ı sesinde ki dalga geçen ifadeyle "Ne oldu hanımefendi mideniz mi bulandı. Kusura bakma günlerdir dağ, bayırdaydım. Son çıkışım da sensin. Hadi şimdi düş önüme, yolumuz uzun." demesiyle fark ettim.
Bir süre arabayla ilerledikten sonra bir köyün girişine yakın arabayı bırakıp, yürüyerek köye indik. Ayaklarım artık beni taşıyamıyor, karnımın açlığını söylemiyorum bile. Köyün hemen girişinde olan bir evin kapısını çalıp beni tam önüne koymuştu. Kapının açılmasıyla beni de içeri itip, zorla girdi. Evde ki insanlardan zorla aldığı yemek ve diğer ihtiyaçlarını da tehditle karşılanmıştı. Saatin geç olmasıyla geceyi de burada geçirmiştik.
Şimdi de bizi karşısına dizmiş, tehditlerine yenilerini ekliyordu. Biz neyse ama 9-10 yaşlarında ki çocuk çok korkmuştu. En azından onu bırakmasını istesem de pek de etkili olmamıştı.
"Ben buradan çıktığımda en ufak bir haber verildiğini duyarsam ölürsünüz tamam mı?" Yanımda oturan adama bakarak konuşuyordu. "Bu çocuk ve sen de geliyorsunuz bizimle. Yolda aksi bir durumla karşılaşırsam karından bilirim, ikinizi de öldürürüm. Tamam mı?"
Kadınla adam hızla başlarını sallayıp onayladıklarını belirtti. Daha fazla dayanamayıp yeniden konuştum. "Çocuğu bırak en azından. Nasıl gelsin bizimle bu yollarda?"
" Sana sus demiyor muyum ben? Sordum mu Melike Hanım ne yapalım diye? Kes sesini az kaldı dilini keseceğim yoksa."
Yanımıza aldığımız çocuk ve adamla, dönüş yolu için yaptığım ufak kaçma planıda suya düşmüştü. Kalan bütün yolu yayan yüreyeceğimizi öğrendiğim de artık bütün ümidin kesilmişti. Şu an bu koca arazi değil beni bulmak ölsem aylarca cesedime ulaşamazlardı.Saatler süren yolculukda yeni bir mola vermemiz şarttı. Öyle de oldu. Biraz kayalıklı bir alanda ellerimiz kollarımız bağlı da olsa bir kaç dakika oturup dinlenmeye başlamıştık. Ortadan kaybolamamın ardından nerdeyse bir gün geçmişti. Ailemin hali aklıma geliyordu. Acaba yanlış anlamışlarmıdır diye düşünmeden edemiyorum. Kaçtığımı düşünmezlerdi değil mi? Çok şey yaşadım, yaşattım ama eskidendi. Üzerinden çok su akmıştı. Tek bir şey kesindi sanırım. 'O' yanlış anlamazdı. Uğur kaçtığıma inanmazdı. Herkes inansa o inanmazdı. Değişim sürecimin en yakın tanığı oydu. Daha doğrusu tam olarak o sürecin içindeydi. Aklıma gelenlerle gülümsediğimi, Jiyan aniden yüzüme yaklaşana kadar fark etmemiştim.
"Ne oldu bu kadar komik Ağa kızı?"
Bu defa ben onun yüzene yaklaşarak konuştum. Elim kolum bağlı belki ama dilim değil ya.
"Sanane. Herhangi güzel olan bir şeyi sana söyleyip çirkinleştiremem."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇOK GEÇ "DEĞİL"
General FictionTolstoy der ki ; "tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.." Bu muhteşem hikayeye de şehre bir yabancı geldi. Çok yabancı... Herşeye... Herkese... Uğur ve Melikenin de hikayesi böyle...