Medyadaki şarkı teğmenimizin söylediği şarkı.
Sabahın erken saatlerinde daha askerler için hareketli saatler başlamadan, uyuduğu sandalyede kendini esneten Uğur, Gonca'nın uyuduğunu görünce kafasını hafifçe geriye atıp gözlerini ovaladı. Uzun bir gece olmuştu. Hem onun hem Gonca için. Gonca her nefes nefese, korku dolu kalktığında içinden daha önce hiç etmediği küfürler ediyordu, ona bunu yaşatanlara. Kafasını yeniden kaldırıp Goncayı son defa kontrol ettikten sonra yavaşça ayağa kalkıp muhabereye ilerledi.
"Oğuz haber verdiler mi ne zaman geleceklermiş."
"15 dakika önce falan tugaydan aradılar komutanım. Kızı almaya öğlen saatlerinde Sosyal hizmetlerden geleceklermiş. Tabi asker güvenliğinde."
"Tamam Oğuz."
Uğur uyanmaya başlayan Goncayı görünce yanına ilerledi. Çıkarabileceği en kibar sesiyle konuşmaya çalışıyordu. "Günaydın küçük hanım." İki gündür yaptığı gibi sadece yüzüne baktı. Uğur pes etmeden devam etti. "Seninle kahvaltı yapalım tamam mı? Sonra senin şu küçük köpeği de doyurmak lazım. Bak o da çok aç nasıl bakıyor." Geldiğinden beri tek ilgilendiği şey olan köpeğine gözleri kaydığında kucağına alıp ayağa kalktı. Uğur artık konuşmadan da olsa anlaştığı kızı alıp kahvaltı için yemekhaneye götürdü. Zorla yedirdiği bir kaç lokmadan sonra biraz nefes alsın diye bahçeye çıkarttı. O yavaş yavaş köpeği ile uğraşırken yanına Aliyi bırakıp, yemekhaneye geri dönüp kendisi bir şeyler atıştırmaya başladı. Durali başçavuş yanına tüm halsiz ve bitkin haliyle oturan Uğur'a baktı. Çocuğa karşı olan bu tavrını kimse beklemiyordu. Her zamanki 'Uğur Teğmen' yoktu. Zaten çok sert olmayan hali şimdi daha sakin daha ılımlı daha bitmiş duruyordu.
Durali başçavuş yavaşça yaklaşıp konuştu
"İyi misin Teğmenim? Keşke gece bizim çocuklardan birini başında bıraksaydık.""Yok başçavuşum sorun olmadı. Uyudum yani sıkıntı yok."
"Uyuduysan ne bu halin senin canın başka bir şeye mi sıkıldı hayırdır?"
"Öyle kayda değer bir şey olduğundan değil de... Gonca'nın yaşadıkları, buraya geldiğimden beri görmediğim, farkedemediğim acı gerçeğin yüzüme vurma şekli oldu sanki. Okulda bir sürü teorik bilgi öğrendim ama ben hiç annesi babası öldürülmüş küçük bir kızı nasıl teselli edileceğini öğrenmedim. Ben hiç bir gecede yetim, öksüz kalan birini uyutmaya çalışmadım. Ben hiç dertlerimden bu kadar utanmadım başçavuşum." Uğur konuşmasının sonunda titreyen sesine engel olamamıştı. Bütün gece içinde birikenleri dışarı vururken duyguları da bir boşluk bulup çıkmaya yer arıyordu. Derin bir nefes alıp çatalını masaya bırakıp ayaklandı. "Ben şu üstümü başımı bir düzelteyim. Sabah yapamadım."
"Tamam teğmenim." Durali artık alışmıştı. Uğur ne zaman duygularını dışa vuracak gibi olsa ya uzaklaşıyor ya konuyu değiştiriyordu.
Uğur işini bitirdikten sonra Gonca'nın, köşeye duvar gibi dizdikleri çuvalların üstünde, kucağında köpeğiyle oturduğunu gördü. Yanına ilerleyince yanında bekleyen Aliye gözleriyle gidebileceğini söyledi. Dün Melike'nin gönderdiği, içinde bir çocuk için gerekli bir çok şey olan, çocuk sırt çantası ile Gonca'nın yanına oturdu. "Bunu dün gelen abla vardı ya o getirmiş senin için. İçin de ne var bakalım mı?"
Her zamanki gibi bir cevap alamasa da en azından elindeki çantaya bakmış, dikkatini çekebilmişti. Çantanın fermuarını açtıktan sonra, ufak bir peluş kedi çıkardı. "Bak köpeğin vardı, artık bir de kedin var." Elindekini Goncaya uzattıktan sonra kızın çekingen tavırla aldığını görünce gülümsedi. Ne yaşarsa yaşasın çocuktu işte. "Gonca! Birazdan sana yardım etmek için birileri gelecek. Onlarla gideceksin. Nereye gidersen git kendine dikkat et olur mu? Hadi kalk bakalım şimdi içeriye gidelim orada bekleriz. Burası baya soğudu." Gonca da ayaklandığında kendinin bile zor duyacağı bir ses tonuyla konuşmasına devem etti. "İsmin kadar güzel, gözlerin kadar parlak bir hayatın olsun."
.
.
Melikenin sıklaşan karakol ziyaretleri ev halkının hepsinin dikkatini çekse de, arada Erkan'ın söylemeleri dışında pek kimse dile getirmiyordu. Halil Bey ve annesi bahçelerinde ki çardaklarında sabah kahvelerin içerken her zamanki gibi sohbet ediyorlardı.
"Melike dün akşam karakola niye çocuk kıyafetleri yolladı. Senin haberin var mı Halil?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇOK GEÇ "DEĞİL"
General FictionTolstoy der ki ; "tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.." Bu muhteşem hikayeye de şehre bir yabancı geldi. Çok yabancı... Herşeye... Herkese... Uğur ve Melikenin de hikayesi böyle...