Bölümü okuduktan sonra düşüncelerinizi yazarsanız çok sevinirim. Keyifli okumalar...
Her karanlık gecenin bir aydınlığı vardır. Ve güneş elbet doğacaktır. Doğardı doğmasına ama gecenin ardında bıraktığı enkazda günün aydınlanmasıyla ortaya çıkardı. Hoş bu gece Çelikteye güneş pek doğacak gibi değildi. Gecenin karanlığını, atılan bombalar yıldırım gibi yarıyordu. Uzaktan bakınca havai fişek gösterisi bile zannedilebilirdi.
Uğur mevzileri arası mekik dokurken bir yandan da yeni emirler vererek durumu kontrol altında tutmaya çalışıyordu. İlk karakol baskınıydı ve çok zamansız yakalanmışlardı. Bu saate kadar durumu iyi idare etsede, her geçen dakika soğuk kanlılığını biraz daha kaybediyordu. Etraftaki "dikkattt" ve "komutanım" seslerine o kadar alışmıştı ki artık duymamaya başlamıştı. Durumu öğrenmek için hızla Osman ve Tanerin olduğu tarafa doğru ilerliyordu. Yanlarına geldiğinde Taner'in durumunun daha kötü olduğunu gördü.
- Osman bir Helikopter ambulans gelmeye çalışacak. Ama buradan yaklaşık 3,5 km kadar uzakta bir koordinat belirledik. Yoksa yaklaşması imkansız olur. Hazırığını yap birazdan yanına alacağın bir askerle birlikte Taneri sana vereceğim kordinattaki bölgeye taşiyacaksınız. Yavaş haraket edemezsiniz Helikopteri ne kadar süre havada koruyabileceğiz bilemiyorum. O yüzden hızlı ama temkinli ilerliyeceksiniz.
- Emredersiniz komutanım.
- Osman hiç bir tehlike istemiyorum, kendini güvene almadan hareket etme. Anlaşıldı mı?
- Anlaşıldı komutanım. Hamzaa!! Benimle geliyorsun.Uğur bu defa hızlıca Durali başçavuşun olduğu tarafa doğru ilerledi. Burada durum durulmak bir tarafa dursun, çok daha hararetlenmişti. Karşı taraf yoğun taaruzda bulunurken asker savunmada kalmakta bile zorluk çekiyordu. Zaten bugün iyi savunma yaparak kayıp vermemeleri yapabilecekleri en iyi şey olurdu.
Uğur yukarıdan yaklaşan helikopteri görünce askerlere " helikopteri koruyun. Önceliğimiz helikopter, seri ateş ile koruyoruz. Anlaşıldı mı?" diye emir vermişti.
Birazdan tekrar uzaklaşan helikopteri görünce gece boyunca ilk defa rahat ir nefes almıştı.
Gece boyunca devam eden çatışma, geç saatlerde gelen destek ekiple sabah karşı püskürtülmüştü. Tanerin dışında 3 asker daha yaralanmış, çok ciddi yaralanmalar ol aldığı için oldukları yerde tedavi edilmişti. Uğur günün aydı lan ası ve çatışmanın tamamen bitmesi ile mevzisinden çıkmış, kafasını kaldırıp etrafını yavaşça izliyordu. Ters dönen araçlar, koşturan askerler, delik deşik olmuş duvarlar, neredeyse yok olmuş eğitim alanları... Tüyler ürpertici bir görüntüyü. Daha akşam her yer sakinken bu duruma bir kaç saate gelmeleri çok garipti. Uğur teğmen, içerisinde bulunduğu bu kafa karışıklığından omzuna değen Durali başçavuşun eli ile çıkmıştı.
- Hadi teğmenin toparlan. Bak bütün uşaklar senin ağzının içine bakıyor. Senden gelecek emirleri bekliyor.
- Sıkıntı yok başçavuşum. Ben telsize bir bakayım sonra buradakilerle ilgilenirim.
Uğur hızla hiçbir şey olmamış gibi silkelenmiş, dışarıdan bakınca fazlasıyla soğuk Kanlılıkla hareket ediyor, alanı geziyordu. Durali başçavuş bunun normal olmadığını bilsede sesini çıkarmamış, üstüne gitmemişti. Ama fark ediyordu dışarıdan göründüğü gibi değildi.
Telsiz başında Osmanla iletişim kurmaya çalışırken, tek beklentisi iyi haberler alabilmekti. Nihayet iletişim kurulduğunda hiç beklemeden konuşmaya başlamıştı.
- Osman durumunuz nasıl? Tankerin durumu nasıl? Zamanında yetişebildiniz mi?
- Ko-mu-tanım Taner şehit.
Osman daha fazla konuşamamıştı zaten Uğur da başka bir şey duymak istemiyordu. Tek cümle ile koparmışlardı iletişimi. Odaya giren başçavuş durumu anlamaya çalışıyordu. Uğur Teğmenin yüzünden bir şeylerin ters gittiği açıktı ama.
- Teğmenim ne olmuş? Durumları neymiş?
Uğur kendini toparlayıp tek düze bir söylemle cevapladı başçavuşu.
- Şehidimiz var başçavuşum.
Biraz önce telefonda oluşan sessizlik odada da hüküm sürmeye başlamıştı. Sessizliği bozan yine Uğur oldu.
- Ben Poyraz timi ve diğer askerlere haberi vereyim.
Uğur odasından çıkıp ayakları geri gitsede askerlerin istirahatte olduğu yatakhaneye gitti. Uğur teğmenin gitmesi ile hepsi ayakta hazır ola geçmişti. Boğazını temizleyip, sesinin gür ve tane tane çıkacak şekilde ayarladı.
- Dün geceki hain saldırıda yaralanan silah arkadaşımız Poraz timinin Çavuşu, Taner Özatan şehit olmuştur. Başımız sağ olsun.
- Vatan sağ olsun.
Uğur teğmenin söyledikleri ile yıkılan Poyraz timi hazır ol vaziyetini bozmadan söylemeleri gerekenleri söylemiş, söylemek istedikleri için ise "rahat" emrinin verilmesini bekliyorlardı.
- Rahat arkadaşlar konuşabilirsiniz.
- Komutanım bu yaptıklarının onların yanına mı bırakacağız? Gidelim analarından emdikleri sütü burunlarından getirelim. Niye duruyoruz komutanım?
- Karakolda durumlar böyleyken operasyon yapmak olanaksız. Duygularınızın farkındayım arkadaşlar ve sizi anlıyorum. Ama şuan için yapılacak en iyi şey şehidimizi olması gerektiği gibi bir törenle uğurlamak ve akıllıca davranmak. Öfke ile yapılan hareketler bize daha fazlasına mal olamaması için önce bekleyip akıllıca bir planla hareket etmeliyiz. Ve size söz veriyorum bu görevin emrini bizzat vereceğim. Şimdi istirahat edebilirsiniz.
- Emredersiniz komutanım.
.
.
Melikelerin evinde hep beraber öğle yemeği yenirken Halil Bey'in telefonu çalmaya başlamıştı.
- Alo Bekir nerede kaldın sen yav. Bzi yemeği bitireceğiz neredeyse.
.
- Asker mi? Ne olmuş peki yaramaz bir durum mu varmış?
.
- Bizim buradaki Çeliktepe karakolunda mı? Peki şehit ya da yaralı falan var mıymış?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇOK GEÇ "DEĞİL"
Genel KurguTolstoy der ki ; "tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.." Bu muhteşem hikayeye de şehre bir yabancı geldi. Çok yabancı... Herşeye... Herkese... Uğur ve Melikenin de hikayesi böyle...