Odaya elinde iki çayla giren Durali başçavuş Uğur'un hararetle yaptığı telefon konuşmasından pek bir şey anlamıyordu.
"Tamam işte abla oradan aşağı ineceksin, biz senle daha önce gittik zaten hiç mi hatırlamıyorsun?"
".."
Karşıdan aldığı cevapla yüzünü dalga geçer bir havada sağa sola yatıran Uğur sesindeki alay ve sitem ile konuşmaya cevap verdi.
"Yok canım yer-yön hafızasıyla alakası yok onun. Tamamen senin bir yere giderken etrafınla asla ilgilenmemen.
Uğur biraz daha bekleyip yeniden bir yerleri tarif etmeye devam etti.
"Tamam işte o saat dükkanının yanında hemen. Gördün değil mi?"
Durali başçavuş boş bakışlarla izlemeye devam ederken merakı da artmıştı.
"Tamam sen artık telefonu ona verebilirsin."
...
"Alo! orta doğu ve balkanların en efsane antikacısı nasılsın?"
"Bırak şimdi orta doğu ve balkanları hayırsız. Bir gittin gidiş o gidiş. Sesini bile unutturdun. Ablanı tanımasam kim bu telefondaki yabancı derdim.
"Unutmazsın sen beni. Buradaki işin yoğunluğundan daha bir kere bile gelemedim ki İstanbula. Yoksa mutlaka yanına uğrarım biliyorsun."
"Neyse hayırdır niye ablanı buralara kadar yordun? Yeni gelenleri mi soracaktın?"
"Yok ustam geçen sene geldiğimde sen de bir 1970 Dual HS130 vardı. Ufak tefek işleri var diyordun. O hala sen de varsa ona talibim ben."
"Var. Var da seninkine ne oldu. Sıkıntı verdiyse getir bakalım bir."
"Yok ustam benim için değil başka biri için."
"Dual bende duruyor ama ilgini çekerse Senator Heimstudio Excellenta 1960's geldi elime."
"Sen şaka yapıyorsun! Bana ayarlayabilir misin onu?"
"Olur tabi. Var mı başka bir şey?"
"Bir de ablamda bir liste var ustam. Onların için de sen de olanları da verirsen çok sevinirim."
"Tamam bakarım şimdi hadi kendine dikkat et sen."
"Sen de dikkat et ustam. Kolay gelsin."Uğur telefonu kapatıp sandalyesine oturduğunda Durali başçavuşun soru dolu bakışlarıyla karşılaştı.
"Teğmenim yanlış anlama ama bir saattir telefonda konuşuyorsun en ufak bir şey anlamadım. Bir ara füze kodları veriyorsun sandım.""Yok başçavuşum ya pikap alacaktım da onu konuşuyordum."
"Pikap?"
"Şu plak çalarlar var ya o işte. Ayrıca senin dönemine yakın bu plak, pikap işleri hiç ilgini çekmemişmiydi?"
"Ben kaset insanıyım teğmenim. Sor hepsini yılı yılına bilirim. Ama bu pikap falan hiç yok ben de. Telefonda hararetli konuştuğun kimdi peki?"
"Ablamı mı soruyorsun?"
"Senin bir de ablan mı var. Ben lafın gelişi öyle hitap ediyorsun sandım."
"Bir ablam var. Hiç bahsetmedim mi?"
"Neyini anlattın da onu anlatacaksın."
"Hiç konusu açılmamış başçavuşum. Niye anlatmayayım?"
"Ee peki bu pikabı niye aldın. Nereden esti yani?"
"Melikenin önümüzdeki hafta doğum günü. Onun için aldım."
"Nereden biliyorsun senin gibi burjuva müzik zevkine sahip olduğunu? Belki kız sevmiyor."
"Daha önce kitapçıya gittiğimizde bir kaç plak da vardı dükkanda. Onları inceliyordu. Bir kaç soru da sordu adama."
"Öyleyse başka tabi. İyi düşünmüşsün. Hayırlı olsun bakalım."
"Saol. Bu arada hafta sonu Halil Bey'in düğünü var. O gün karakolda sen ben Osman olmayız yüksek bir ihtimal. Boş kalmasın karakol. Sıkıntı yaşamayalım."
"Tabi tabi. Sen o gün izin almışsın?"
"O gün değil sadece 2 günlük aldım. Düğünden sonraki gün Halil Bey ve Nilgün hanım şehir dışında olacakmış. Melike de gitmeyecekmiş sanırım. Konuşacağım müsait olursa onunla olurum yüksek bir ihtimal. Doğum günü için iki gün erken olacak ama biliyorsun ondan sonraki günler tam gün doluyuz. İzin alamam. Ben de biraz erken ama birlikte bir şeyler yapabileceğimiz bir kutlama, gününde, basit bir telefon konuşması ile yapılan kutlamadan daha iyi olur diye düşündüm."
"Ohh Valla hayat seninle Osmana güzel. Gezin gezin evlenince ne yapacaksınız acaba?"
"Sen de git izine. Tuttum mu başçavuşum aşk olsun."
"Hee ne kadar da kolay söylüyorsun. Buradan bizim memleket kaç kilometre haberin var mı? Onu geçtim yol güvenliği, askeri aracı beklemesi..."
"Bence sen yengeyi o kadar da sevmiyorsun. Böyle bahaneler uyduruyorsun."
"Allah Allah çok biliyorsun sen."
"Şaka yaptım biraz takılayım dedim sana başçavuşum ya."
"Boş buldun, makaraya al bakalım teğmenim. Sen görürsün ama işin bana elbet düşecek."
İkisi de kahkahalarla gülerken. Yeni gelen emirler ile yine harekete geçmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇOK GEÇ "DEĞİL"
Genel KurguTolstoy der ki ; "tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.." Bu muhteşem hikayeye de şehre bir yabancı geldi. Çok yabancı... Herşeye... Herkese... Uğur ve Melikenin de hikayesi böyle...