Ertesi sabah telefonumun acı acı çalmasıyla uyandım. Elimi sertçe komodine attım ve telefonu kaptığım gibi gözlerim kapalı şekilde açtım. “Efendim?”
“İrem, hala uyuyor musun sen?”
“Niye uyanmam için bir sebep varda ben mi bilmiyorum.”
“Sana inanmıyorum, İrem.” diye iç çekti Azra. kesin önemli bir şeyi unutmuştum. “Annemle konuşmama yardım etmek için akşam yemeği hazırlamama yardım edecek hatta birlikte alışverişe bile çıkacağımıza söz vermiştin.”
Hızla telefonu kulağımdan çekip saate baktım. Lanet olsun saat sabahın sekiz buçuğuydu. “Azra! saat sabahın sekiz buçuğu bu saatte ne alışverişi?”
“Aras’a insan kıyafetleri alacaktık. Sonra ikimize münasip bir elbise ve pazardan bir şeyler alacaktık. İnanmıyorum sana İrem.”
Kafamı hızla yatığa gömdüm. Uyumak, uyumak saatlerce uyumak istiyordum. “Ah, bu saatte hiçbir dükkân açık değildir. Çünkü daha hiçbir karga kahvaltısını yemedi, Azra.”
“İrem, hadi kahvaltı hazırlıyorum. Kaldır o kıçını da buraya gel!” telefonu kapatınca içimde bütün küfürlerin dans ettiğini hissettim. Yorganı tekmeleyerek üstümden attım ve banyoya girip uykumu açmak için duşa girdim. Saçlarımı kuruladıktan sonra dağınık topuz olarak topladım. Kapüşonlu gri Sweatshirt’mü giyip siyah dar paça kotumu giydikten sonra telefondan Jefi’yi arayacaktım ki yorgun ve uykusuz kaldığını hatırlayınca mesaj atmakta karar kıldım. Azra ile yapacağım birkaç ufak işler var. Eve geçince seni ararım.
Çantamı alıp montumu da kolumun altına sıkıştırıp abimin odasına girdim. Bir elini yastığın altına sokmuş bir elini de yastığın üstüne koymuş uyuyordu. Onu da uyandırmaya kıyamadığımdan çantamı ve montu yere bıraktım. Bir kâğıt bir kalem bulup Jefi’ye attığım mesajın bir benzerini de ona yazıp komodinin üstüne bıraktım.
Bahçeye çıkıp garaja girdiğimde arabamı bulamadım. Eyvah! Arabam kuledeydi. Sonra montumu giyip fermuarı çektiğim gibi kulenin kapısına ışınlandım. Bunu üç aydır hiç yapmamıştım. Harika bir şey olduğunu unutmuşum. Tabi beni gören yolcular direk dövüş pozisyonu aldı. Sonra kim olduğumu anladıklarında özür dilemeye başladılar.
“Arabamı almaya geldim.” Kapıdaki adam başıyla selam verip hızla garaja gitti ve birkaç dakika sonra arabamı önüme getirip motoru durdurmadan arabadan inip anahtarı uzattı. Anahtarı alırken sert bakışımla hepsine tek tek baktım. “Bir daha bana eğilerek selam verirseniz o kafanızı koparırım, haberiniz olsun!”
“Ama küçük hanım Kral…”
“Kral benim abim Göker ve ona selam verebilirsiniz ama ben sizin efendiniz falan değilim. Ve küçük hanım falanda demeyin. Adım İrem!” diye sözünü ağzına tıkadım. Bu sabrımı zorluyordu artık. Demek ki sabrım buraya kadarmış. Arkamdan apışıp kalmalarını izlerken arabama binip kapımı sertçe kapattım. Lanet olsun içimdeki insan sevgisine.
Bütün gün Azra ile oradan oraya koşuşturmuş, bütün mağazaların altını üstüne getirmiştik. Alışverişi sevmeyen en yakın arkadaşımın içine üç aydır resmen alışveriş canavarı girmiş gibiydi. Ne zaman dışarıda vakit geçirmek istesek soluğu alışveriş merkezlerinde alırdık. Birde bu yetmezmiş gibi yorgun argın spora giderdik. Sanırım artık sporu hayatımdan çıkarmam gerekecekti, yoksa Jefi’ye söylediğim şey benim başıma gelecekti. Bir deri bir kemik kalacaktım. Günde üç öğün yemekle on iki saati koşturmakla geçiriyordum. Bu koşuşturmaların ardından yatıp uyumak bana Survivor’da ödül yarışını kazanmışım gibi geliyordu. Şimdi o yarıştaki insanların neler çektiğini çok iyi anlayabiliyordum. Onlar açlıktan ölüyordu, ben hem açlıktan hem de yorgunluktan ölüyordum. Ayrıca Jefi’ye olan özlemim her saat büyüyordu. Üç ay süresi içinde ne kadar görüştüğümü toplasam toplan iki hafta ederdi herhalde. Oda ayaküstü edilen sohbetler şeklindeydi. İsyan!
Akşam yemeği için yaptığımız nefis yemeklerin buharı tüterken bizde Azra ile masayı güzelce kurduk. Size bunu neden yaptığımızı hemen söyleyeyim. Aras, savaştan sonra elinde kalan tek kişinin Azra ve Jefi olduğunu anlamıştı. Jefi, sürekli onun yanındaydı ve Jefi’den ayrılmak onun için ölümden beter gibi geliyordu. Azra’dan ayrılmak ise diri diri gömülmekten daha ıstırap çektiriyordu. Bu yüzden fazla dayanamamış Azra’ya evlenme teklifi etmişti. Evet, buna ilk bende çok şaşırmıştım ve sonrada Azra ile günlerce bunun hayalini kurup sevin çığlıkları atmıştık. Ama büyük bir sorunumuz vardı o da Azra’nın cadı annesi. Aras’tan en başından beri hoşlanmamıştı. Jefi’nin serseri, Aras’ında onun ayakçısı olduğunu düşünmüştü. Bugün ki amacımızda ona Aras’ın Azra’yı istemeye geleceğini söylemekti. Umarım bu kan akıtarak son bulmazdı.
Masayı kurduktan sonra Azra’nın odasına geçip aldığımız cici kız elbiselerini giydik. Azra, yeşil gözlü olduğu için koyu yeşil vücudu saran diz üstü bir elbise almıştı bende aynısının siyahını almıştım. Sırtımızda bel boşluğuna denk gelen kısmında kocaman fiyongu vardı. Jefi beni böyle görse eminim birkaç gün güler dalga geçerdi. Saçlarımızın yan iki ön kısmındaki saç tutamlarımızı tel tokalarla tutturduk ve maşayla diğer kısımlarına dalga verdik. Hafif bir makyaj ve hazırdık. Azra, telefonunu çıkarıp Aras’ı aradı ve geç kalmamalarını söylediğinde gözlerimi kocaman açıp Azra’ya döndüm
“Ne?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEŞİŞLER (Karanlık Güçler Serisi II)
Fantasy"Büyüyle örtülen görüntüleri açığa çıkardığını mı düşünüyorsun?" diye sordum şaşkınlıkla ama bu arada da hızla tabutu çizmeye başlamıştım. "Aynen öyle, İrem! Doğu keşişlerin içinde özeldi. Tekti. Çok farklı yetenekleri vardı. Seni de çok iyi eğitti...