☠Bölüm 4☠

17 8 0
                                    

İşte reddedemeyeceğim tek teklif. Üç aydır onunla baş başa kalmanın hayallerini kuruyordum. Hızla ayağa fırladım. “Nereye gidiyoruz?” diye sordum.
 
“Sürpriz.” Dedi ve cebinden anahtarını çıkarıp Aras’a fırlattı. “Size iyi eğlenceler.”
 
Jefi, arabayı yani benim arabamı sürerken bende dışarıya bakıyordum. Kar taneleri kelebek büyüklüğündeydi ve döne döne yere düşüyorlardı. Şimdiden etraf hafif beyazlığa bürünmüştü. Bu yağmayla devam ederse birkaç saate yollar kapanmaya başlardı bile. Hızla Jefi’ye döndüm. Dışardaki ışıklardan süzülen turuncumsu ışık suratını aydınlatıyordu ve suratının bir kısmını gölgede bırakıyordu. Onun bu kadar yakışıklı olmasına ve benimle sevgili olmasına hala inanamıyordum. Irmak’ın kuzeni de inanamıyordu tabi. Her neyse. Gözlerimi direksiyonu saran parmaklarına indirdim. Uzun, ince ve düzgün bir parmaklara sahipti. O inanılmaz biriydi. O kitap kapaklarında olan mankenler kadar ulaşılmazdı. Ama benimdi. Yanımdaydı ve beni bir yere götürüyordu.
 
“Beni izlemen hoşuma gidiyor.” Deyince hemen önüme döndüm. “Ah, hayır, İrem. Sana hoşuma gidiyor, dedim. Rahatsız oluyorum demedim.”
 
Omuz silktim. “Sadece beni nereye götürdüğünü düşünüyordum.”
 
“Sabret az kaldı.”
 
Kollarımı elimde bağladım ve kafamı koltuğun sırtına yasladım. Yollardan nereye gittiğini anlamaya çalıştım ama bu yolun nereye gittiğini bilmiyordum. O sırada aklıma ne alakaysa Mengüer geldi. En son savaşta kaybolan büyücülerin peşine düşüp uslu durmaları için onları tehdit edecekti. O günden bu yana ondan haber alamamıştım. Mengüer?
 
Evet. Diye kuru bir cevap gelince nedense hiç şaşırmadım. Mengüer bildiğin Mengüer’di işte.
 
Bir gelişme var mı?
 
Birkaç şey var aslında ama şuanda neler döndüğünü anlamadan söylemek istemiyorum. Bu konu hakkında sonra konuşalım mı? Şuanda bir kaçak büyücü buldum da onunla ilgileniyorum.
 
Tamam, sonra konuşuruz o zaman. Dikkatli ol.
 
Olurum.
 
Mengüer ile bu tarz telepati kurmak çok basitti. Bunu nasıl yapabildiğimi bilmiyordum. Normal zamanda düşündüğüm kelimelerle onunla bağlantı kurarken düşündüğüm kelimeler arasındaki fark ne, onu da bilmiyordum. Ama onunla telepati kurduğumda onun o anki psikolojik durumunu hissedebiliyordum. Mesela üzgün olduğunu ya da kızgın olduğunu anlayabiliyordum. Az önce hissettiğim şey ise onun kızgın olduğuydu. Gerçi ben olsam bende kızgın olurdum. Selre ile planladığı tatil planı suya düşmüştü. Çünkü kayıp büyücüler varken beni burada bırakıp gitmek istememişti. Bana gerçekten bir baba gibi davranıyor ve bunu beni bazen kızdırsa da hoşuma gidiyordu.
 
“Geldik.” Dedi Jefi. Arabayı sağa çekerken. Hemen kemerimi çözüp dışarıya baktım. Bahçe ağaçlarla doluydu ve arkadan sadece tek katlı bir ev görünüyordu. Jefi, kapıyı açıp çıkınca bende hiç vakit kaybetmeden arabadan indim. Elimi tuttu ve birlikte eve doğru yürüdük. Cebinde anahtarı çıkarıp kapıyı açtı. Birlikte içeri girince olduğum yerde donakaldım. Kapının hemen sağında mutfak ve sol tarafında bir şömine ve iki koltuk vardı. Yani o kadar küçük bir odaydı. Mutfak ile salonun –minyatür salon- arasında küçük bir kapı vardı ve onunda banyo olduğu belli oluyordu. Evin içi sadece bunlardan ibaretti. İki tekli koltuğun arasında hayvan postuna benzer yapay beyaz kıllı halı vardı. Koltukların deseni gazete görünümlüydü ve bacakları aslan ayaktı. Yerler siyah parkeyle kaplıydı. Şöminenin iki yanında kalan küçük pencerelerde de beyaz kalın stor takılıydı. Mutfakta ise cam kare dört kişilik bir masa vardı. Masanın üstünde iki şarap kadehi, iki servis tabağı ve iki kırmızı mum duruyordu.
 
“Jefi, bunu sen mi yaptın?”
 
Elimden tutup başımı göğsüne yasladı. “Evet. hem de kimseden yardım almadım. İnan bana.”
 
“Burayı nereden buldun?”
 
“Geçen gün gazetede satılık ilanını gördüm. Bende aldım.” Sonra cebinden anahtar çıkarıp bana uzattı. “Al. Buda yedek anahtar.” Sonra kafasını tahta tavana çevirdi. Ev tamamen tahtadandı. “Evin üstüne bir kat çıkma izni var. Oraya da küçük ve kesinlikle banyosu olan bir oda yaptırmayı planlıyorum. Sen eşyalarını seç ve bana göster yeter.” Ben başımla onaylayınca gülümsedi. Ellerini ellerimden çekip omuzlarıma doğru çıkardı. Boynuma gelince bir elini orada bıraktı diğerini ise çeneme götürdü. Sonra ben parmak uçlarımda yükseldim ve oda eğilince orta yolda dudaklarımız kavuştu.
 
Öpüşü o kadar yumuşak ve o kadar sıcaktı ki bunun bana ne hissettirdiğini anlatmaya kelimeler bulamazdım. Ellerimi kaldırıp boynuna doladım ve onu kendime daha da çektim. Oda ellerini belime oradan da kalçalarımın altına götürüp beni kucağına aldı. Sonra dudağımdaki dudakları yukarıya kıvrıldı.
 
“Neden elbise giydin ki?”
 
“Kötü mü olmuş?” diye sordum.
 
“Hayır. Ama bütün olduğu için ellerimi engelliyor.” Sonra öpmeye devam etti ve beni ayaklarımın üstüne geri bıraktı. Üstündeki siyah kaşe montunu çıkarıp beyaz gömleğiyle kaldı. Vücuduna tam oturmuştu ve siyah keten pantolonu da bacaklarının inceliğini ortaya çıkarıyordu. Ayaklarındaki kısa botları da onu çok havalı gösteriyordu. Önümden sürtünerek geçip mutfağa yöneldi. Buzdolabından daha önceden almış olduğu pizzayı çıkarıp mikrodalga fırına koydu. Sonra tezgâhın altına eğilip bir şişe şarap çıkardı. Pür dikkat onu izlediğimi fark edince ise bana bakıp gülümsedi ve koltuğun üstünü işaret etti. “İçine bir bak istersen.” Dedi.
 
Bende onun yaptığı gibi ilk üstümdeki montu çıkarıp boş koltuğun üstüne bıraktım. Sonra diğer koltuğun üstündeki poşetin ağzını açtım. Büyük bir kutu ve üç kutu süt vardı. Kutuyu elime alınca üstündeki yazıyı okudum. 50 adet salep. Hızla ona döndüm.
 
“Bana salep mi aldın?”
 
“Hem de bol süt aldım sayılır. Vaktim oldukça buraya erzak getirmeye çalışacağım. Burası şimdilik ikimizin evi sayılır.” Sonra kadehlerden birini bana uzatıp banyo kapısının yanındaki konsolu işaret etti. “O çiçeklerde sana.”
 
Beyaz gül. Kokusunu en sevdiğim gül. Hızla oraya gidip çiçekleri kokladım. “İşte bunu bildiğini bilmiyordum.”
 
“Azra söyledi.” Kadehinden bir yudum aldı. “Ayrıca bu evin kendisinden büyük bahçesi var. İstediğin çiçeği ekebilirsin. Tabi havalar düzelince.”

Neden bilmiyorum ama gözlerim doldu. Boynumdaki kolye ucunu avucuma aldım. Bu Seyit’in bana verdiği kolyeydi. Her şey normale dönmüştü ve bu beni şuanda dünyanın en mutlu, en şanslı insanı yapıyordu. Jefi ve şuanda yaptıkları ise inanılmaz derecede mükemmeldi. Salebe ve beyaz güle olan aşkımı bilip onları alması da ayrı bir incelikti. Büyük bir mutlulukla elimdeki kadehten koca bir yudum aldım ve kendimi koltuğa attım. Elimi şömineye uzatıp ateş yaktım. Sonra gözlerimi kapatıp anın büyüsüne kapılmaya başladım derken Jefi, elimi tutup beni ayağa kaldırdı. Elimdeki kadehi büyü gücüyle mutfak tezgâhına ışınladı. Sonrada birden şarkı çalmaya başladı ve bu da benim başucu şarkılarımdan biriydi. ‘Ed Sheeran- kiss me’ gözlerimi açarak ona baktım.
 
“Tamam. Gökten bir uzaylı indi ve Jefi’yi ele geçirdi. Değil mi?” şarkının temposu beni benden alırken onun dudakları yukarıya kıvrıldı.
 
“Bu Jefi hoşuna gitmedi mi yoksa?”
 
Kafamı göğsüne yasladım ve ellerimi boynuna daha da sıkı doladım. “Her Jefi benim hoşuma gidiyor. Eski Jefi’de şimdiki Jefi’de.”
 
Çenesini başıma dayadı ve bir süre sessizce dans ettik. Şarkı her bitmesinde tekrar baştan başlıyordu. Eğer bir büyücü sevgiliniz varsa hayat daha kolaydı. Tabi sizde bir büyücü değilseniz. O sırada evi beyaz bir ışık kapladı ve Mengüer öksürünce şaşkınlıkla birbirimizden ayrıldık.
 
“Mengüer!”

KEŞİŞLER (Karanlık Güçler Serisi II)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin