Jefi
Mengüer, sorduğum soruyla bir alnındaki elini çekti ve bembeyaz olmuş gözleriyle İrem’e baktı. dişlerimi birbirine kenetleyip bastırmaya başladım. Canım acıyordu ama umurumda değildi. Mengüer ışınlanıp direkt İrem’in önünde bitti. İki işaret parmağını İrem’im şakaklarına bastırdı.
“Dur!” dedim nefes nefese. “İlk önce bana söz vermen gerekiyor, Efendi!”
“Dinliyorum!” dedi dişlerinin arasından. Onun sinirlerini nasıl hoplatacağımı biliyordum ve bunu yapmaktan da zevk alıyordum. Adam dünyanın en ürkütücü adamı da olsa onun İrem’e zarar vermesi düşüncesi ona karşı durmamı asla engelleyemezdi. “Onu kimsenin ona zarar vermeyeceği yere götüreceksin.”
Mengüer bir şey demedi. Hızla yanına koştum ama lanet görünmez cam numarasını yine yapmıştı. Görünmeyen cama çarpıp geriye doğru sendeledim. Işınlanmayı denedim ama yine beceremedim. Büyücü Efendisi olmak böyle sinir bozucu bir şeydi işte. İrem’in içimi acıtan çığlıklarıyla görünmeyen cama vurmaya başladım. “MENGÜER!” diye haykırdım. “Kes şunu!” bütün gücümü toplayıp ateş topu oluşturdum ve cama fırlattım. Ama ateş cama vurduğu anda dumana dönüştü. İrem, hala bağırıyor bütün vücudu yay gibi gerilmiş yerden yukarıya havalanıyordu. Ayakları yere değmiyordu.
“Aras’ın yanına git.” Dedi Mengüer bana nefret ettiğim o beyaz gözleriyle. “Göker’in toplantı salonunda bir saat sonra buluşuruz!” bakışlarımı Mengüer’den havada asılı duran İrem’e çevirdim. Saçları bembeyaz olmuş ve uyuyor gibi görünüyordu. Etrafında yılan gibi dolanan beyaz ışık gibi parlayan bağlar vardı. “Hadi!” dedi Mengüer. “Onu bu şekilde fazla tutamam. Git hadi!”
“Ona ne-” cümlemi tamamlayamadan Mengüer avucunu bana dönük açtı ve odanın kapısı duvara çarparak açıldı. Sonra bir güç tarafından geriye doğru odanın dışlına fırlatıldım. Ben yere daha sertçe düşmeden önce odanın kapısı kapandı ve kapı duvar oldu. “LANET OLSUN!” diye bağırırken sırtım yere çarptı. Acıyla yüzümü buruşturup yerden kalkmadan eve ışınlandım. Beni yerde halının üstünde gördüklerinde kızların hepsi çığlık atıp koltuğun arkasına saklandı. İşte İrem’in farkı buydu! Cesurdu. Olmaması gerektiği kadar cesurdu hem de. Tıpkı benim gibi.
Aras koşarak başımda eğildi. “Ne oldu, kardeşim?” onun elinden tutup ayağa kalktım.
“İşler sapa sardı. İzin verin soluklanayım.” Dedim ve kendimi koltuğa atıp ellerimle yüzümü örttüm. Hepsinin nefesini tutmuş bir şekilde beni izlediklerinin farkındaydım. Ellerimi yüzümden çekip Irmak ile Buke’ye baktım. “Sizi baştan uyarıyorum.” Dedim tek kaşımı kaldırarak. “Sonuna kadar yanımızda duracaksanız yanımızda olun. Ama yok korkup kaçacaksanız şimdi bu evi terk edin.”Irmak gülümsedi. “Geçen seferkinden daha çok eğleneceğimize eminim. o yüzden sonuna kadar sizinleyim Jefi.”
Buke gözlerini kıstı. Bir süre kuzeninin yüzünü inceledi ve bana baktığında beni süzmeye başladı. “Filmlerdeki gibi mi olacak?” dedi şeytanımsı gülümsemesiyle. “Ben senin için hayatımı tehlikeye atacağım ve sende beni seveceksin. Ben varım!” dedi. Ayağa kalkıp söylediklerini umursamadan Azra ile Aras’a baktım.
“İrem iyi değil mi?” diye sordu Aras. “Yani… kara büyü…”
Başımı iki yana salladım. “Doğu’ya ulaştık ama İrem bizimle olamayacak.” Azra ayağa fırladı. “Sakin ol. Size her şeyi anlatacağım ama ilk önce toplanın gitmemiz gerekiyor.”
*****
“Ne demek kardeşini hapsettik!” diye bağırdı Göker. Ellerini ensesinde birleştirip volta atmaya başladı. “Olanları aklım almıyor! Bunu nasıl olurda yapabilirler. Sadece Yolcuların bedenleri ele geçirebildiğini sanırdım.”
“Buna bende izin vermek istemedim!” diye çıkıştım. “Mengüer ve İrem bunun yapılması gerektiğine inanıyorlardı. Engel olamadım.”
“Şimdi buna takılıp kalamayız.” Diye araya girdi Aras. “Buraya taşıdığımız kitapları incelememiz gerekiyor. Kara büyü hakkında illaki bir şeyler buluruz. İlk işimiz İrem’i o durumdan kurtarmak olur. Sonrada hep birlikte yine toplanır plan yaparız.” Göker iki elini duvara yaslayıp kafasını aşağıya eğdi.
“Mengüer gelene kadar bekleyemem!” dedi fısıldayarak. “Kardeşimin güvenli bir yerde olup olmadığından emin olmak istiyorum. Şuanda plan yapmak ya da araştırma yapmak umurumda bile değil.”
“Seni anlıyorum.” Dedi Azra. “Göker, kardeşinin iyi olmasını istiyorsan bir şeyler yapmak zorundasın. Bizi arşive götür. Hatta birkaç yolcu bul. Bize yardım eden çok olursa araştırmamız o kadar hızlı biter.”
Gözlerimi kapatıp kollarımı iki yana açtım ve arşivdeki kitapları –sadece lazım olacak olan kitapları- düşündüm ve onları buraya ışınlamaya odaklandım. Gözlerimi açtığımda başarmıştım. Herkes şaşkınlıkla bana bakıyordu ama şimdi buna ayıracak vaktim yoktu. Koşarak kitapların ortasına avucumu açık bir şekilde uzattım. “Bana hangi kitabın işe yarayacağını söyle, Aras.”
Aras kitap yığınına baktı. “Kara büyü tarihi, kara büyü sanatı ve kara büyü kitabesi olabilir. Bilmiyorum! Sen bu üç kitabı öne çıkar bulamazsak düşünürüm başka şeyler.” Başımla onayladım ve o üç kitaba odaklandım. Kitap yığınları titremeye başladı ve içlerinden üç kitap duvara doğru fırladı. Çarpık bir gülümsemeyle Aras’a baktım. “Seyyahtan büyücülüğe atanman harika oldu, dostum.” diye mırıldanıp duvarın dibine düşen üç kalın ciltli kitabı aldı. Birini bana birini Göker’e uzattı. “Umarım gözlerinizde bir problem yoktur.” Dediğinde ise Göker ona sarı ışık gibi parlayan gözlerini dikti. Güldü ve sarıgözleri kırmızıya döndü. “Tamam, gözler hakkında senin birçok problemin olduğunu unutmuşum.”Göker gülümseyip elindeki kitapla yere oturdu ve kırmızı gözlerle sayfaları taramaya başladı. “Bu çok ürkütücü!” diye fısıldadı Buke kuzenine. “Onunla gerçekten ayrıldığınıza inanamıyorum. Şu karizmaya bak!” Irmak kuzenini dürtükledi.
“Kapa çeneni! O gözler kadar en az kendisi de ürkütücüdür. Seni tek hamlede öldürebilir. Hem de yanına yaklaşmadan. Dikkatli ol ve sakın onu kızdırma.”
Bakışlarımı Aras’a çevirdim. Azra ile çoktan kitabı kurcalamaya başlamışlardı bile. Bende elimdeki kitapla sırtımı duvara yaslayarak oturdum. Kitabı çevirip arkasına baktım. Kapağını açıp son sayfa numarasına baktım. “Yuh!” diye bağırdım. “Üç bin sayfayı okuyamayacağız herhalde!”
Göker kırmızı gözlerini kaldırıp gözlerime sabitledi. “Mızmızlanacağına başlasaydın iki bin dokuz yüz sayfan kalmıştı!” dedi ve kafasını tekrar kitaba indirdi. Kitabın ön tarafını çevirip ilk sayfaları gözden geçirdim ama kara büyü tarihinin hangi zamanda ortaya ve ilk kimin çıkardığını yazıyordu. Sayfaları çevirmeye başladım. İşime yarar sayfa bulana kadar da çevirmeye devam ettim.
“Bu kitapları eminim ki Mengüer yazmıştır. Çok fazla süslü kelimeler var!” dedim. Aras ile Göker aynı anda kafasını sinirli bir şekilde bana kaldırdı. Onlara gözlerimi devirerek baktım. “Kara Büyü Tarihi ne işimize yarayacak!”
“Jefi, nasıl oluştuğunu okumazsan kara büyünün ne olduğunu bilemezsin. Orada sadece oluştuğu değil, kara büyüyü kullanan büyücüleri nasıl etkilediği de yazar. Lütfen ciddi ol ve oku!” dedi Aras ve kitabına geri döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEŞİŞLER (Karanlık Güçler Serisi II)
Fantasy"Büyüyle örtülen görüntüleri açığa çıkardığını mı düşünüyorsun?" diye sordum şaşkınlıkla ama bu arada da hızla tabutu çizmeye başlamıştım. "Aynen öyle, İrem! Doğu keşişlerin içinde özeldi. Tekti. Çok farklı yetenekleri vardı. Seni de çok iyi eğitti...