☠Bölüm 20☠

8 2 0
                                    

Doğu’nun bedenini beyaz bir bulut kapladı ve havaya kalktı. İrem, ayağa kalkıp tek elini uzattı. Evin içinde oluşan rüzgar direk İrem’e çarpmaya başladı. Gözleri ve saçları beyazlamıştı. Saçları uçuşuyordu. Doğu’nun bedeni daha da yukarıya yükseldi. İrem’in nefesi ise düzensizleşmeye başlamıştı. Yoruluyordu hem de çok. Hızla elini tutup ona güç vermeye başladım. Mengüer’de eliyle İrem’in omzunu tuttu. Ne yaptığı hakkında hiçbir fikrimiz yoktu ama ona güveniyorduk. Birden İrem bizden aldığı güçlerle daha da odaklandı ve Doğu’nun etrafındaki bulutlar siyahlaşmaya başladı. İrem, avucunu yukarıya dönük bir şekilde açıp dumanları avucuna doğru çekmeye başladı. O sırada salondaki lambaderlerin biri gürültüyle patladı ve kızlar çığlık attı. Aras, Azra’yı sarıp kendine çekti. Siyah dumanlar İrem’in elinden doğru yılan gibi kıvrılarak omzuna kadar çıktı. İrem derin derin nefesler alıp vermeye başladı. Dumanlar omzundan boynuna dolanıp burnunun deliklerinden içeri girerek kayboldu ve İrem’in gözleri simsiyah oldu. Mengüer ona korkuyla baktı. İrem birden çığlık attı ve yere yığıldı. Doğu’nun bedenide tam yere düşüyordu ki elimi uzatıp onun havada durmasını sağladım. Sonra yavaşça tabuta geri indi.

Mengüer, İrem’i kucağına alıp koltuğa yatırdığında burnundan kanlar akıyordu. “O yaptığı da neydi böyle?” diye sordu Aras.

Mengüer, havluyla burnunu temizlerken kafasını iki yana salladı. “Umarım oyuna gelmemiştir.” Dedi. O sırada gözlerimi tabuta geri çevirdim ve Mengüer’in yaptığı bütün mühürlerin ortaya çıktığını gördüm.

“Hayır.” dedim gülümseyerek. “Tabuta bakın.” Herkes bakışlarını tabuta çevirdi ve Mengüer hariç herkes sevinmişe benziyordu.

“Salak mısınız?” dedi Mengüer. “Bu bir oyundu. İrem’e bu şeyi yaptırdılar. Bilerek.” Dedi ve eliyle yüzünü ovuşturdu. “Kara büyüleri içine çekti.” Diye de eklerken sesi fısıltı gibiydi.

“Kara büyü mü?” diye sordu Aras. Gözlerindeki korkuyu görünce ona baktım. “Bunun bir efsane olduğunu sanıyordum!”

“Beni de efsane sanıyordunuz!” dedi Mengüer bıkkınlıkla. “Ayrıca bunu yapan birçok büyücü biliyorum. Kendini kara büyüye bulaştırdın mı bir daha asla…” sustu. Ona öfkeyle baktım.

“Ne? Bir daha asla ne?”

“İrem’in büyülerini kötüye kullanmadığında bile öfkesine yenik düşüp neler yapabileceğini gördük.” Dedi Aras. “Şimdi o öfkeye gerek kalmayacak.”

“Ne demek gerek kalmayacak? Doğru dürüst anlatın şunu!” diye bağırdı Azra. Aras, ellerini ensesinde birleştirip kafasını iki yana salladı.

“İçindeki duyguları yok olacak. Hiçbir şeyi önemsemeyecek ve onun Mengüer’in kanını taşıdığını düşünürsek onu zapt etmemiz imkânsız.”

Dönüp yatan İrem’e baktım. Onun duygularının yok olmasına izin veremezdim. Adamların planı baştan beri bu muydu yani? Lanet olsun.

“İrem’i yok etmeni bu şekilde sağlayacaklar.” Dedim Mengüer’e. “Aklımızı kayıp çocuklarla oyaladılar. Bu görüşlerin hepsi gerçekti. Bizi yanlış yönlendirdiler. Attıkları yemi yuttuk. Baştan beri hep yanlış yönden baktık. KAHRETSİN!” diye bağırdım. “Onu öldüremezsin!” dedim Mengüer’e. “Bunu yapmayacağını söyle!”

Mengüer yorgun bir şekilde bana baktı. “Onu tabiki de öldürmeyeceğim, Jefi. Saçmalamayı kes!” Mengüer Aras’a dönerken İrem birden ışınlanıp tabutun üstünde belirdi. Dizlerinin üstünde yükselmiş ellerini Buke’ye çevirmişti. Bakışlarımız Buke’ye gitti. Kızın ayakları yerden kesilmişti. Görünmeyen bir el boğazını sıkıyormuş gibi çırpınıyordu. İrem’in gözleri simsiyahtı. Yüzünde ise ürperten bir gülümseme vardı. Mengüer anında İrem’i diğer duvara fırlattı ve Buke deli gibi öksürmeye başladı. Mengüer, beyaz ışık gibi parlayan iplerle İrem’i bağladı. Sonra kızlara döndü.

“Gidin buradan. Hepiniz!” diye bağırdı. Kızlar yerlerinde sıçradı. Aras, onları evden çıkardı. “İrem.” dedi Mengüer herkes gittikten sonra. İrem ona gülerek baktı. Kahkaha atıyordu.

“Oo, büyücülerin efendisi Mengüer. Bana harika bir ödül verdin. Sanırım onu kullanma zamanı geldi.”

Mengüer onu aldırış etmeden bana döndü. “Şimdi yapacağım şey İrem’in hayatında yaşayacağı en büyük acılardan biri olacak. Buna dayanıp bana yardım etmelisin.”

“Aras sana yardım edebilir.” Dedim hızlıca. 

“Hadi Jefi.” Dedi İrem bana yapmacık üzüntüyle bakarak. “Sen benim acı çekmeme asla dayanamazsın.” Haklıydı. Her ne kadar şuan ki İrem benim İrem’imle aynı olmasa da doğruyu söylüyordu. Mengüer, omuzlarımdan tutup ona bakmama sağladı.

“Onu duymamazlıktan gel. Aras bu iş için çok riskli. Onu öldürebilir. Ama sen güçlüsün. Bunu seninle yapmam gerekiyor, Jefi.” Ben sessiz kaldığım için İrem bir daha kahkaha attı. Sonra birden etrafındaki parlak ipleri kopardı ve Mengüer’i es geçip burnumda bittiverdi. Elini havaya kaldırmasıyla geriye doğru fırlamam bir oldu. Ben daha doğrulamadan elini büktü ve havaya doğru savrulup tavana çarptım. Sonra hızla beni yere çarptırdı. Vay canına! İrem’in gücü beni kendine hayran ediyordu ama şuanda sanırım bu gücü beni öldürecekti. Mengüer, İrem’le dövüşmeye başladı ama İrem ona karşı hamle yapmıyordu. Bundan zarar alacağını biliyordu. Yerden ellerimden kuvvet alarak kalktım ve İrem hızla bana dönüp elini tekrar kaldırdı. Ama anında arkasına ışınlandım ve beline tekme geçirdim. Tökezleyince kendimden nefret ederek bir tekme daha geçirip yere düşmesini sağladım. Üstüne oturup kollarını bağladım.

“Gözlerime bak, İrem.” dedim ama o hızla bana kafa attı. Lanet olsun! Sıkı dövüşüyordu. Mengüer eğilip kafasını sabit tuttu. “İrem!” dedim dişlerimin arasından. Burnumun zonklamasından dolayı çok sinirlenmiştim. “Sadece gözlerime bak.” Birden gözleri buz mavisi oldu ve bana sevgiyle baktı. “İşte böyle prenses! Sakin ol ve bize güven.” Dedim ve Mengüer’e başımla başlamasını belirttim. Bu benim için çok zor bir an olacaktı. Ama buna mecburdum. Eğilip dudaklarımı İrem’in alnına bastırdım. Geri çekildiğimde Mengüer’de bu durumdan hoşnutsuzdu. Ellerini sallayıp İrem’in başına yerleştirdi. İrem, korkuyla altımda çırpındı.

“Jefi, lütfen!” diye yalvarmaya başladı ama gözlerimi sımsıkı yumup onu daha da sıkı tuttum. Mengüer, işe koyulduğunda acı dolu feryat odada yankılanmaya başladı. Gözlerimi daha da sıkı kapattım. Bu çığlık kalbimi yerinden söküp atıyordu ama katlanmak zorundaydım. “Lütfen! JEFİ!” diye haykırdı. Gözlerimi açıp ona baktım. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Burnundan kan akıyordu. Kafamı Mengüer’e çevirdim. Başını iki yana salladı. Solgun yüzü daha da solgunlaşmış ve elleri titriyordu. Gözlerinin altı artık morarmaktan siyahlaşmaya dönmüştü. Ama pes etmiyordu. Birden Mengüer, gözlerini kapattı ve sarsılmaya başladı.

“Mengüer!” diye bağırdım ve gözlerini açtığında gözkapakları bu durumdan rahatsız gibi duruyordu. Her an bayılacakmış gibiydi. “İstediğin gücü benden al.” Dedim ona ve başıyla onaylayıp omzuma dokundu. Bir taraftan büyü yapıyor, bir taraftan da hem benden hem de İrem’den güç alıyordu. İrem’in burnundan kanlar akmaya devam ederken kara bulutlarda süzülmeye başladı ve İrem’in çığlıkları daha da artmaya başladı. Bulutlar toplanıp bir arada dururken Mengüer elini kaldırıp bir şeyler mırıldandı ve bulutlar toza dumana karışarak yok oldu. Mengüer anında geriye doğru devrilip bayıldı. 

KEŞİŞLER (Karanlık Güçler Serisi II)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin