Mengüer ve Jefi’nin endişeli suratını görünce ayağa fırladım. Volta atmaya başladım. Tabutu korumamız gerekiyordu. Bedeni korumamız gerekiyordu. Allah’ım! Doğu’yu nereye hapsetmişlerdi. Bulmam gerekiyordu. Birden yerimde durdum ve Mengüer’e baktım.
“Bana lanet mührü yapmalısın. Kısa süreliğine o boyuta ulaşmam gerekiyor. Onları duydum! Kadın Doğu’yu bir yere hapsettiğini söyledi.” Koşarak resim defterimi sehpadan aldım ve hızlıca kâğıda görüşte gördüğüm ilk ormanlık alanı çizmeye başladım. “Bir ormandaydım. Biri beni sanki izliyordu.” Kalemi daha da hızlı hareket ettirmeye başladım. Mengüer ve Jefi aynı surat ifadesiyle beni inceliyordu. “Sanki benim yanımdaydı.”
“Ne yapıyorsun?”
“Aman Allah’ım sana söylemeye fırsatımız olmadı değil mi? Görüşte aldatılıp aldatılmadığı mı kâğıda aktarıp anlayabiliyorum.” Ona daha önce çizdiğim kâğıdı gösterdim. “Görüşümdeki seni görmüştüm. Ama seni çizdiğimde bu adam çıktı ortaya.” Yerde yatan kızı gösterdim. “Onun keşiş olduğuna adım gibi eminim. Bu sefer ki çok büyük, Mengüer. Keşke şuanda da uğraştığımız kişi Akel ve Atilla olsaydı. Bu adam her kimse inan bana sesi bile tüylerimi diken diken yapıyor.”
Mengüer gözlerini kıstı. Çizimimi engelleyip boş bir sayfa açtı. “Tabutu ve etrafını çiz.” Ona gözlerimi açarak baktım. “Çiz!” Jefi korkuyla dönüp tabuta baktı. “Bu yeteneğinin nasıl oluştuğunu bilmiyorum ama bize çok yarayacak, İrem.”
“Büyüyle örtülen görüntüleri açığa çıkardığını mı düşünüyorsun?” diye sordum şaşkınlıkla ama bu arada da hızla tabutu çizmeye başlamıştım.
“Aynen öyle, İrem! Doğu keşişlerin içinde özeldi. Tekti. Çok farklı yetenekleri vardı. Seni de çok iyi eğitti. O tepeyi hatırlıyor musun?” başımla onayladım. “Orada bütün gününüzü güçlerinizi geliştirmekle geçirirdiniz. Doğu, bu resim özelliğini büyük ihtimal biliyordu. Bununda keşişlikle alakalı bir yetenek olduğunu sanıyorum.”
Tabutun sol tarafında duran masayı çizdiğimde kalemi durdurdum. Korku dolu gözümü masaya çevirdim. Mengüer tepkimi fark edecek ki koşarak yanıma geldi ve çizdiğim resme baktı. Aynı şekilde o da duraksadı. Jefi ise bakmaya korkuyormuş gibi yavaş adımlarla gelip acelesiz bir şekilde resime baktı ve küfür etti. Resimdeki masada baş sandalyede bir karaltı vardı. Mengüer kulağıma eğildi.
“Çizmeye devam et!” Korkarak kalemi kâğıda geri götürdüm ve masayı tamamladım. Her sandalyede bir karaltı vardı. Masayı bitince tabutun sağ tarafındaki koltukları çizmeye başladım ve koltuklarda da aynı karartı çıktı. Birden kalemi tabutun üstüne götürdüm. Tabutun üstünden görünen bar tezgâhını çizmeye başladım. Tabutun üstünde oturan bir çocuk görünce Mengüer elimi tuttu. Elimden kalemi alıp yazmaya başladı.
Bu her şeyi açıklıyor. Şuanda yirmi küçük büyücüler burada!
Jefi ile aynı anda korkuyla Mengüer’e baktık. Mengüer, elini kâğıdın üstüne koydu ve kâğıt anında küle çevrildi. O sırada aklıma ne yapacağım geldi. Doğu’ya nasıl yardım edeceğimi biliyordum. O bir yere hapsedilmişti. Koşarak tabuta yaklaştım ve kapağı açtım. Resim defteri ile kalemi alıp tabutun başında dikilip Doğu’yu çizmeye başladım. Çizimim bitene kadar kimseden gık çıkmadı. Çizimim bitince Doğu’nun çıplak tenindeki mühürleri fark ettim. Mengüer’e tuttum. Kalemi alıp yazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEŞİŞLER (Karanlık Güçler Serisi II)
Fantasía"Büyüyle örtülen görüntüleri açığa çıkardığını mı düşünüyorsun?" diye sordum şaşkınlıkla ama bu arada da hızla tabutu çizmeye başlamıştım. "Aynen öyle, İrem! Doğu keşişlerin içinde özeldi. Tekti. Çok farklı yetenekleri vardı. Seni de çok iyi eğitti...