Jimin;
Ağrıyan gözlerimi yavaşça açtım. Kolumu kaldıracak halim kalmamıştı. Kolumdaki seruma ve bulunduğum boş odaya bakındım.Ne olduğunu ilk önce anlamadım fakat aklıma gelen Yoongi ile hızla kalktım yataktan. Kolumdaki serumu da hızla çekip attım.
Ayakkabılarımı giyip dışarıya koştum ve bizimkilere bakındım. "Beyefendi serumunuz ne çabuk bitti?" Yanımdaki hemşire şaşkınlıkla bana bakıyordu.
"Hanımefendi acaba benimle gelenler nerede? Yada telefonum?" Dediğini es geçerek sordum. "Galiba kafeteryadalar,telefonunuzu bilmiyorum." Hemen kafamı sallayıp uzaklaştım oradan.
Hızlı hızlı inip kafeteryada tanıdık yüz aramaya başladım. Dışarıya bakarak hâlâ ağlayan Taehyung'u gördüğüm zaman hızla yanına gittim. Beni görünce şaşırarak yerinden kalktı.
"Hyung, on dakika önce taktılar ne çabuk bitti?" Bu durumda bile beni düşünüyordu. Yoongi'nin hakkını asla ödeyemezdim,bana böyle mükemmel kardeşlikler kattığı için.
"Tae neredeler?" Bugün kimsenin sorusuna cevap veremezdim. Tekrar ağlamaya başlayan Taehyung'a sarıldım. "Hadi nerede olduklarını söyle,yada telefonum nerede?" Biraz daha sarılıp geri çekildi.
"Senin telefonunda onun attığı video varmış. Ve bir de konum,oraya gittiler." Gözümü şokla açtım. Ve beni buraya bıraktılar öyle mi?
"Hemen onları ara ben de arabayı alıp geleyim. Nasıl burada bırakırlar beni?" Bir şey demesine izin vermeden önden yürüdüm.
O da koşarak bana yetişmiş ve Jin hyungu aramaya başlamıştı. Ben de o sırada arabanın nerede olduğunu unuttuğum için taksi çağırmak ile meşguldüm.
Yoongi;
Bitmiş gibi hissediyorum. Burdayım fakat değilim de(mood:')).İlk başta okuduğumda inanmamıştım. Hepsi onun bir oyunu olabilirdi. Atılan fotoğraflar gençliğinden olduğu belliydi. Bunları zaten biliyordum ama görmek...
İçimde bir şeyler kırılmıştı. Suçlamıyordum zaten Jimin'i. O mesajları görene kadar böyle de devam edecek sanmıştım.
Arkama döndüğüm anda bir kaç gün önce vücuduna bıraktığım izleri başka birine atıyordu. "Seninki kadar güzel olmasa da..."
İnanmak istemedim,Jimin böyle biri değil asla yapmaz. O melek...(kemalim yapmaz!)
Fakat konuşma tarzı, attığı fotoğraflar her şey onun olduğunun kanıtıydı. Yıkılmış gibi hissediyorum.
Karşımdaki Kai de donuk donuk yere bakıyordu. Ben hala yerde ağlamaya devam ederken Kai konuşmaya başlamıştı.
"Öldüğünde henüz 17 yaşındaydı. Her zaman gülüp,herkese neşe saçardı. Dersleri hep yüksekti,hocaların gözdesi. Tabi ki benim de.
Onu ne kadar çok sevdim anlatamam,platonik bir şekilde aylarca onu izledim. Beni kabul etmeyeceğini düşündüğüm için. Fakat bir gün benim için mucize oldu ve beni sevdiğini söyledi.
Bir yıl boyunca her zaman saygı ve sevgi ile birbirimize yaklaştık. Gerekirse arkadaşı,ailesi,abisi bile oldum.
Çünkü bilirsin sevgi sadece öpmek yada sevişmek değil. Sevmek için illa dokunmaya gerek yoktur. Zaten dokunmaya bile kıyamıyordum ki, sorsan iki kere falan yanağından öpmüşümdür bir yılda."
Anlatmaya başladığı şeyle şaşkınlıkla ona bakıyordum. Muhtemelen sevdiği kızı anlatıyordu,ve ben bu adamın birisini seveceğini hiç düşünmemiştim. Merakla ona bakarken konuşmaya devam etti.
"Fakat sonra bir gün o lanet okulda bir kaç kişi yolumuzu kesti. Ne olduğunu anlamadan sevdiğim kadını kucağımda can çekişirken gördüm. Nasıl bir duygu istesem bile anlatamam belki ama bir annenin bebeğini kaybetmesi gibi diyebilirim sadece.
Masum bir can o gün ölmüştü. Ve ben yemin ettim. İntikamını alana kadar ben de ölmeyecektim. İlk başta bunu ona yapanları buldum ve sonra öfkemin gittikçe daha da fazla olduğunu gördüm.
Hızımı alamadım ve devamı da geldi. İnanır mısın bir gün bile vicdanım sızlamadı. Bugün sen de ölecektin belki bilmiyorum.
Ama senin için üzüldüm. Ve sabrımın da taştığını hissediyorum. Her neyse daha fazla konuşmayacağım. Bugün benim son günüm Min Yoongi. Ve gitmeden önce iyilik (!) yapmak istedim sana."
Söyleyeceklerini söyledikten sonra arkasını dönüp masada duran silahı eline aldı. Galiba beni öldürecekti. Bilmiyorum,benim için iyi bile olabilir.
Eline alıp bir süre inceledi. "Hâlâ onu seviyor musun?" Sorduğu soruya hiç düşünmeden kafamı salladım. "İstediğini yapsın onu sonsuza kadar seveceğim."
Gülüp bana bakmaya başladı. "Bana benziyorsun Yoongi." Son olarak söylediği şeyden sonra da duvardan gizli bir kapı açtı. İçeriye girip tekrar kapattı. Ben ise söylediği şeyi düşündüm.
Jimin'in ellerimde ölmesi mi? Bu adam bunca şeye nasıl katlanmıştı? Ben olsam asla kendime bir daha gelemezdim.
Ben bunları düşünürken bir anda polis siren sesleri ve aynı anda ateş sesi geldi. Ses yüzünden korkmamla hızla ve yanlışlıkla kafamı arkamdaki duvara çarptım.
Sonrası karanlık...
Jimin;
Jin hyungun attığı konuma sonunda gelebilmiştik. Herkes sessizce ağaçların tam ortasında duran koca depoya doğru bakıyordu.Depodan bayağı uzakta durmuşlardı,kimse anlamasın diye. Taehyung ile yavaşça polislerin ve bizimkilerin olduğu yere gittik. "Hyung" sessizce söylediğim şeye hepsi anında dönmüştü. "Jimin içeriden hiç ses yok birazdan harekete geçecekler." Namjoon hyunga yutkunarak kafamı salladım.
Gerçekten korkuyordum bir şey oldu diye. Neden ses yoktu? Yoongi'ye ne olmuştu. O adi adam benim sevgilime ne yapmıştı?
Tam ben bunları düşünürken bir anda silah sesi ve siren sesi gelmişti.
Korkuyla gözümden yaşlar akmaya başlamıştı. Polisler anında oraya doğru koşmuştu. Kimse yoktu etrafta.
Benim kalmamı söyleseler bile dayanamayıp koşmaya başladım. Ağlayarak koşuyordum. Sanki durunca Yoongi de gidecekmiş gibi hızla koşuyordum.
"Nolursun bir şey olmasın." Bir yandan da bildiğim tüm duaları ediyordum. Bana bağıran polisleri ve bizimkileri duymamazlıktan gelip depodan hızla girdim.
Ve kesinlikle beklediğim şey yerde kanlar içinde yatan Yoongi'yi görmek değildi.
Ay kısa yazdım bu sefer. Hadi bakalım vicdan yaptım yine. Normalde Yoongi'nin başına gelmeyen kalmıyacaktı ama çok da uzatmak istemedim.
Herkese iyi okumalar💜