Medya: Mısra Elis🧡
Aradan geçen sekiz dersin sonunda çantamı toparlayıp hemen okuldan çıktım ve restorana doğru adımlamaya başladım..
Restorana yaklaştığım zaman son günlerde çok sık görmeye başladığım, pahalı bir model araba dikkatimi çekti. Çok fazla düşünmek istemediğim için hemen içeriye girdim.
Her zamanki ne göre daha kalabalık olan restoran da oyalanmadan personel odasına girdim ve dolabımda restoranın logosunun olduğu kısa kollu tişörtü aldım.
Havalar ısınmış olsada, kollarımda ki izlerden dolayı dolabımdaki siyah badiyi dikkat ederek altına giyindim ve saçlarımı alttan toplayıp önlüğümü takıp çıktım.
Çıkar çıkmaz, patronum olan Murat abi büyük bir tebessümle yanıma geldi.
"Hoşgeldin Mısra"
İnsanlarla çok fazla diyalog kurmadığım için sadece başımla selamlamak ile yetindim.
Heyecanlı bir şekilde konuşmaya başladı. "Gördüğün gibi bugün burası olduğundan daha kalabalık." haklıydı neredeyse diğer günlere kıyasla iki katı insan vardı.
"Bugün senden özel bir sey isteyeceğim ve sen gidene kadar sadece onlarla ilgileneceksin."
Söylediği şeyler saşırmama sebep oldu.
"Kiminle ilgileneceğim anlamadım."
Ufak bir tebessümle sorumu cevaplamaya başladı.
"Türkiye'nin başarılı iş adamlarından olan Agah Demirsoy bugün burda bir iş görüşmesine gelecek. Adamdan önce korumaları geldi bile kapının önündeki araba onlara ait."
Söylediklerinden sonra tekrar şaşırdım. Bahsettiği arabayı son birkaç gündür restoranın yakınlarında görüyordum zaten, kafaya çok takmayarak dediklerini dinlemeye devam ettim.
"Burada çalışan en iyi personelden birisin ve o masa ile sadece senin ilgilenmeni istiyorum. Masanın hazırlıkları tamam zaten, sadece siparişleri alıp masanın yanında duracaksın her an bir şey isteyebilirler. Sana güveniyorum, gelmelerine beş dakika var istersen son kez masayı kontrol et ve müşterilerini ağırla."
Dediklerini dikkatle dinledim, ilk defa böyle bir şey yapacağım için garip bir şekilde heyecanlanmıştım. Dediklerini onaylayıp altı kişilik ayrılan masayı kontrol için masaya doğru ilerledim.
•••
Murat abinin yanından ayrıldıktan sonra masanın kontrollerini yaptım ve masaya yakın bir yerde müşterileri beklemeye başladım.
İçimde sebebini hâlâ anlamadığım bir heyecan vardı, sanırım tanınan birileri olacağından kaynaklıydı.
Kendimi toparlayıp kapıdan içeriye giren üç kişiye dikkat ettim, sanırım beklenilen müşterilerden bir kısmı bunlardı.
Hızlı adımlarla 50'li yaşlarda hafif göbekli adam ve 30'ların sonunda olduğu belli olan iki adamın yanlarına vardım.
Gerçeklikten fazlaca uzak olan bir tebessümle."Hoşgeldiniz efendim." diyerek masalarına kadar eşlik ettim. Kısa sürede oturdukları masada direkt önlerinde ki dosyalarla ilgilenmeye başlamalırına şaşırsamda belli etmedim, sesimin canlı olduğundan emin olarak "Karşı taraf gelesiye kadar istediğiniz bir şey var mı?" diye sordum. Sorumla birlikte, otuzların sonunda olan esmer tenli adam önündeki dosyadan başını kaldırıp bana bakarak sorumu cevapladı. "Şimdilik gerek yok. Olursa söyleriz." diyerek ufak bir tebessüm etti.
Karşısında sadece başımı aşağıya doğru hareket ettirmekle yetindim.
İlerleyen birkaç dakikanın ardından kapının oradaki hareketlilikle başımı giriş kısmına çevirdim, gördüğüm kişilerle sertçe yutkundum, zira içeriye giren üç kişide oldukça uzun ve kalıplı yapıya sahip kişilerdi. İçlerinden ortada duran ve yaşının ellilerinde olduğunu düşündüğüm kişi Agah Demirsoydu sanırım. Yanında duran ve kendisine oldukça benzeyen yirmilerin sonunda olduğu belli olan kişilerde oğullarıydı sanırım zira bu kadar benzerlik olamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PETUNYA
أدب المراهقينPetunya; 'Umudunu kaybetme.' 'Herkesin bir umudu vardır. Bir savaşı, bir kaybedişi, bir acısı, bir yalnızlığı, Bir hüznü... Çünkü herkesin bir gideni vardır. İçinden bir türlü uğurlayamadığı.' Benimde hep bir umudum vardı, hep bir bekleyişler ile...