Petunya; 'Umudunu kaybetme.'
'Herkesin bir umudu vardır. Bir savaşı, bir kaybedişi, bir acısı, bir yalnızlığı,
Bir hüznü... Çünkü herkesin bir gideni vardır. İçinden bir türlü uğurlayamadığı.'
Benimde hep bir umudum vardı, hep bir bekleyişler ile...
'İçime dokundu, ağlayamadım. Zoruma gitti, konuşamadım. Beni hep bilmediğim yerlerimden kırdınız, uzanamayacağım yerlerimden yaraladınız. Ben bütün düşüşleri ezberlemiştim ama siz, ezberlerimi bozdunuz..
Bazı hislerin anlatılır yanı yoktur. İnsanın içinde yaşayarak ayağa kalkmayı öğrenmesi gerekir. Bazı duyguları anlatabilmen için düşmen, değişmen gerekir. Belki de senin acı çekmeni sağlayan olay büyümen içindir. Her sınanış güzel olgunluk katar insana, kendiyle mücadelesinde.'
Belkide yıllardır yaşadıklarımdı beni olgunlaştıran hâlâ da olgunlaştırmaya devam eden.
Sanırım, hayatın benim için kestiği hesapta buydu, küçük yaşta acılarımın beni büyütmesi..
Hiçbir zaman küçük bir kız çocuğu olmamıştım, olamamıştım daha doğrusu olmama izin verilmemişti.
Altı yaşıma kadar olan o kısa süreye ait zihnimde hiçbir iz yoktu, sanki hayat benim için altı yaşında, acıyı küçük ve çelimsiz bedenimde hissettiğim günden itibaren başlamıştı.
Acıyı hissettiğim o günün sonunda, gözyaşlarımı silerek ayağa kalkmam ise benim, hayata karşı gösterdiğim ilk olgunluk hareketimdi.
Son olmadığından bihaber..
Şimdi benim hayata karşı yine ayağa kalkmam gerekiyordu değil mi?
Acılarımı yok saymaya çalışıp, hiçbir şey olmamış gibi yıllarca şiddete ve hakaretlere maruz kalmamış gibi ayağa kalkmam gerekiyordu.
Dün gece Barlas'ın, bana söylediği o sözleri sanki hiç duymamış gibi ayağa kalkmam gerekiyordu değil mi?
Evet, ayağa kalmalıydım fakat ben o gücü niye kendimde bulamıyordum?
Sırtımdaki yaşanmışlıkların ağırlığından mı?
Vücudumdaki bütün güç sanki çekilmiş gibiydi, yılların bütün yükü üzerimde tek tek toplanmış ve ayağa kalkmam için baskı yapıyordu.
Son kez elimi zemine koydum ve sırtımdaki yaraların sızlamasını hiçe sayarak doğrulmaya çalıştım.
Olduğum yerde oturur konuma gelerek etrafıma bakındım, gözüm masanın üzerinde duran küçük ayaklı saate takılınca hızla olduğum yerden kalktım.
Ani hareketim sonucu sırtımdaki kabuk bağlamış yaralar sızlayarak, kısık sesli bir inleme döküldü dudaklarımdan.
Birkaç saniye ayakta hareketsiz bir şekilde bekleyerek sızının geçmesini bekledim.
Ne kadar zaman geçerse geçsin, bu sızıların canımı yakmasınada alışamayacaktım.
Hızlı olmaya gayret ederek dün Defne hanımın, gösterdiği giyinme odasına doğru ilerledim. Kıyafetler ne kadar yeni olursa olsun hiçbirini kendime ait hissetmiyordum.
Şu an okul kıyafetlerim burada olmadığı için, gündelik birkaç parça bir şeyler seçerek hızla banyoya doğru ilerledim.
Ilık su bedenimden yavaşça süzülürken yaralarımın olduğu yerlere temas ettiğinde, sanki vücuduma iğne batırmış gibi ufak sızılar bırakıyordu.
Suyun altında gevşemesi gereken bedenimin, daha fazla bu acıya dayanamacağı kanaatine vararak hızla durulandım.
Yavaş hareketlerle seçtiğim kıyafetleri üzerime giyinerek aynadaki görüntüme baktım.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.