22. BÖLÜM

3.5K 330 106
                                    

Bir gün Tolstoy'a ait bir söze denk gelmiştim, sözde şöyle diyordu 'Eğer acı duyabiliyorsan canlısın, fakat başkalarının acısını duyabiliyorsan insansın.' diye.

Sahi biz bu durum da hangisi oluyorduk?

Acıyı duyan bir canlı mı? Yoksa acıları duyan bir insan mı?

Aslında bu soruya ne cevap verirsek verelim, birazda bu durum kişinin vicdan ve merhametine kalmıştı. Eğer kişi kalbinde o vicdan ve merhamete sahipse hissederdi. Hissetmeliydi de.

Acıyı ne denli yaşadığını bilmese bile hissetmeliydi, sonuçta hepimiz insandık acıyı hissetmeliydik.

Şu an kolları arasında ağlamaktan kızarmış gözleriyle, baygın bir şekilde yatan Mısra'nın cansız küçük bir çocuk gibi durmasıyla titrek bir soluk verdi Barbaros.

Ruhunun en derinlerinde, bütün benliğini kasıp kavuran büyük bir sızı hissediyordu. Sanki o an bir tek canı yanan Mısra, değilmiş gibi hissetiklerini hissediyordu.

Gözünden ne ara aktığını bilmediği bir damla gözyaşı özgürlüğünü ilan ederken, titreyen ellerini incitmekten korkarcasına Mısra'nın ışıl ışıl parlayan saçlarına koydu.

Tam o an ciğerlerine titrek bir soluk bahşetti.

Belki kaçıncı kez tekrar ettiğini bilmediği yemini döküldü tamda o sırada dudaklarından "Pembe olmaz abim söz, pembe olmaz."

Zihni sanki karanlık ucu olmayan bir girdaba esir olmuş gibiydi, ne düşünmesi gerektiğini bilemeyecek kadar yoğun bir girdap hemde.

Bakışlarını kardeşinin solmuş yüzüne çevirdi, ağlamaktan kızarmış yüzü ve şişmiş göz altlarıyla yüreğinde yanan ateş daha da harlandı.

Bu durumun böyle olmaması gerektiğinin farkındaydı, bir an önce toparlanıp neler olduğunu öğrenmesi gerekiyordu. İlk önce kucağında baygın bir şekilde yatan Mısra'nın, neden bu halde olduğunu öğrenmesi sonrasında ise hemen yanı başında duran parçalanmış bir şekilde duran pembe tül parçalarının sebebini öğrenmesi gerekiyordu.

Ciğerlerine bahşettiği titrek bir solukla göz yaşlarını silerek, oturduğu yerde dik bir konuma gelmeye çalıştı.

Sanki kucağında yatan kardeşinin, incinmesinden korkar gibi yavaştı hareketleri.

"Acıyor.." duyduğu kısık sesli mırıldanma ile bedeni kaskatı kesilen Barbaros, sanki bir enkazın altında kalmış gibi can çekişti o an. Nefes alamadığını hissetti.

Mısra'yı ilk gördüğü günden beri zihninden uzak tutmak istediği ne kadar düşünce varsa, şimdi hepsi zihnini bir sarmaşık gibi çepeçevre sarmıştı.

Düşündükçe zehriyle yok eden bir sarmaşık.

Barbaros belki iyi bir gözlemci olduğundan belki de, neredeyse her gün babasından veya eşinden psikolojik ya da fiziksel şiddet görmüş onca kadın ve kız çocuğu görmenin getirisiyle ilk andan beri Mısrada ki tuhaflığın farkındaydı.

Kimseyle uzun süre göz teması kurmaması, kendisine yönetilen her soruda titreyen sesi ve elleri. Belki de bunun gibi daha nicesi hareketleriyle ilk günden beri bir şeyler sezdiği sugötürmez bir gerçekti.

Ne kadar olmasını istemese de, zihnini işgal eden düşüncelerin gerçeklik payı yüreğindeki yanan ateşi daha da harlamaya yetiyordu.

Tam o sırada zihni ve gerçekler arasındaki o ince çizgide sallanan Barbaros hızla ve sertçe açılan kapıyla, olduğu yerde transtan çıkmış gibi irkildi.

PETUNYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin