Medya; Mısra Elis DEMİRSOY
•••
'Gülüp eğlenmeliydim. Su gibi akmalıydım şu yaşımda, oysa ağır ağır düşünüyorum geleceği.. Kaç gecem daha böyle uykusuz geçecek. Beni felaketler değil düşünmek mahvedecek..'Gülüp eğlenmem gereken yıllarımı hep çığlıklarım doldurdu. Huzurla uyumam gereken gecelerde ise ben, kanayan yaralarımı sarmakla meşguldüm.
Kısacası su gibi akmam gereken yıllarda, ben omuzlarımdaki yüklere direnmek zorundaydım.
Hayatın benim için çizdiği bu yeni yolda, başıma geleceklerden bihaber ilerliyorduk.
Nasıl gerçekleştiğini anlamadığım bir hızla kendimi, yeni bir hayata adım atarken buldum.
Bir anlık gelen cesaretle Agah bey'e, verdiğim cevaptan sonra olaylar hızını arttırmış bir şekilde bir anda gerçekleşmişti.
Gözlerinde gördüğüm parıltılarla uzunca gözlerime bakan Agah bey, sanki doğruluğunu teyit etmek ister gibi 'gerçekten geleceksin değilmi?' 'Yuvamız tamamlanacak' gibi birçok söz söylemişti.
Atlas, ise onunla kalmam konusunda ısrarcı olmuştu fakat hayatta ilk defa sonunu bilmeden kendi isteğim ile bir karar vermiş olmamdan dolayı zor bela kabul etmişti.
İyi ya da kötü, doğru ya da yanlış on yedi yıl boyunca kendim için isteyerek bir karar vermiş ve kabul etmiştim.
Evet kabul etmiştim ama hâlâ korkuyordum. Ne kadar gerçek ailemde olsa, ne onlar beni tanıyordu ne de ben onları. İçimde güvende olacağıma dair bir his olsada bir tarafım, bu kadar kolay emin olma diyordu.
Belkide beni korkutan en büyük şeyde kalabalık bir aile olmalarıydı. Ben alışık değildim ki, kalabalık ortamlara.
Sen aile olmayada alışık değilsin Mısra.
Gerçeklerin daha fazla canımı yakmasını istemediğim için düşünmeyi bıraktım. Zira gerçektende, beni felaketler değil düşünmek mahvedecekti.
Bakışlarımı, uçsuz bucaksız olan gökyüzünden çekerek kucağımda ki dostuma indirdim.
Dün ona aldımığımız turuncu renk taşıma çantasının içinde, ön patisini yalamaya devam ediyordu. Bu hâli gözüme o kadar sevimli gözüktü ki, dudaklarım kıvrılmadan edemedi. İşaret parmağımın ucu ile dizlerimin üzerindeki çantanın camına şekiller çizmeye başladım. Onunda dikkatini çekmiş olacak ki, patisi ile parmağımı yakalamaya çalışıyordu.
Kısa bir süre böyle oynamaya devam ederken, yan taraftan gelen derin bir iç çekme sesi ile kafamı sesin geldiği yöne doğru çevirdim.
Gördüğüm görüntü bir an affalamama sebep oldu çünkü Agah bey, oturduğu yerde yan dönmüş bir şekilde, bir elini küçük bir çocuk gibi yanağına koymuş bana ve küçük dostuma bakıyordu. Bakışlarından yanaklarımın kızardığını hissediyordum zira daha fazla böyle bakmaya devam ederse kırmızı bir elmaya dönecektim. Çünkü bakışları hiçbir zaman bilmediğim duyguları barındırıyordu.
"Benim kızımsın." diyerek mırıldanmasına ise verecek bir cevabım yoktu.
Arabanın yavaşlaması ile kafamı camdan tarafa çevirerek geldiğimiz yere baktım. Oldukça büyük gözüken ve çevresi en az on tane siyah giyinimli adamlarla çevirili, geniş bahçeli bir evdi.
"Geldik abi." diyerek konuşan adama Agah bey, ufak bir baş hareketi yaparak bakışlarını bana çevirdi.
"Evimize geldik kızım." diyerek derin bir nefes çekti ve olduğu tarafın kapısını açarak indi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PETUNYA
Teen FictionPetunya; 'Umudunu kaybetme.' 'Herkesin bir umudu vardır. Bir savaşı, bir kaybedişi, bir acısı, bir yalnızlığı, Bir hüznü... Çünkü herkesin bir gideni vardır. İçinden bir türlü uğurlayamadığı.' Benimde hep bir umudum vardı, hep bir bekleyişler ile...