21. BÖLÜM

23.9K 1.3K 765
                                    

Medya'yı tekrar tekrar başa sararak dinlemenizi tavsiye ediyorum.

'Herkesin iyi olduğu bir konu vardı hayatta. Benim ise en bugüne kadar en iyi olduğum konu hep 'kaybetmek' oldu..'

Daha doğdu ilk gün, kaderin onlar için biçtiği bu oyuna ayak uydurarak, hayatını kaybetmeye başlamış bir çocuktu Mısra.

İlk önce aynı karında can bulduğu, birbirlerine nefes olan ikizinden ayrı düşmüş, nefesleri kesilmişti. Sonrasında onun için canını bile verecek ailesinden ayrı düşürülmüştü. Zamanlada sevgiden, güvenden ayrı düşürülmüş yalnızlığa mahkum edilmiş bir çocuktu Mısra.

Peki neydi bu kaybetmesine sebep olan?

Yıllar öncesinden, cellatın biri tarafından içinde birikmiş intikam arzusu mu? Yoksa kaybetmeyi sevmeyen bir adamın hırsı mı?

Aslında bu soruya ne cevap verirsek verelim, sonuç daima aynı kalacaktı zira hiç şüphesiz Mısra kaybetmeye alışmış bir çocuktu.

Ama şimdi bedenini gitmesinden korkar gibi çevreleyen bu kolların esaretindeyken, sönmeye ant içmiş olan umutları baharda açan bir çiçek gibi tomurcuklarını çıkarmıştı. İçinde bulunduğu bu durumun ve ruhunda hissetiği sıcaklığın ne olduğunu bilemeyecek kadar da sevgiye aç ve toy bir çocuktu Mısra.

Aldığı derin bir nefesle ciğerlerine güven veren kokuyu karşılayan Mısra, sanki bir rüyadan uyanmak istemez gibi açmamak için savaş verdiği gözlerini yavaşça açtı.

Zihni uzun bir süre önce uyanmıştı fakat dün gece Agah bey'in, saçını örmesi ve yaptığı konuşmanın gerçekliğini sindirebilmiş değildi. Bu yüzden uzunca bir süre uyanmak istememiş ve kendini çevreleyen kolların sıcaklığına güvenerek bir rüya olmamasını umut etmişti.

Kamaşan gözlerini kısarak açık kalan perdeden sızan güneş ışığına baktı ve küçük bir tebessüm ederek, Agah bey'in oldukça sert olan göğüsüne koyduğu başını kaldırdı.

Gördüğü sert çehre ile titrek bir nefes aldı.

Ne kadar yıkılmaz durursa dursun, Agah bey'in kalbinde büyük bir merhamete sahip olduğunu biliyordu Mısra, zira herkesin kendinden korkmasını sağlayacak heybete sahip bir adamın, dün gece canını yakmaktan korkarak saçlarını örmesine şahit olmuştu.

İçeriye sızan güneş ışığının Agah bey'in, esmere çalan yüzüne vurması ile kaşlarının çatıldığını gören Mısra, küçük elini güneşi engellemeye çalışarak yüzüne doğru uzattı.

Oluşan gölge ile yüzü eski rahat halini aldığını görmesiyle, ağzından küçük bir kıkırtı döküldü.

Sesinin duyulmaması için panikle elini ağzına kapayan Mısra'nın, küçük bir çocuğun masumluğundan farklı bir tarafı yoktu.

O sırada Agah bey'in "Esirgeme gülüşünü benden." diyerek huysuzca homurdanması ve kolları arasındaki kızını daha da sahiplenici bir tutuşla sarılmasıyla bedeni kaskatı kesildi.

Daha önce hiç bilmediği duyguların benliğini ele geçirmesiyle, utançla yanakları kızaran Mısra, iri iri açtığı gözlerini birkaç kez kırpıştırarak telaşla "Şey.. ben özür dilerim uyandırmak istememiştim." diyerek kendisinin bile zor duyacağı şekilde kısık bir sesle konuştu.

Gözleri hâlâ kapalı bir şekilde duran Agah bey, yavaşça kaldırdığı eliyle Mısra'nın başını tekrar göğüsüne yasladı "Bu dediklerini duymadım varsayıyorum küçük hanım."

Agah bey'in, uykusuna kaldığı yerden devam etmesiyle, Mısra ne yapacağını bilemez bir hâlde odanın içerisinde gezdirdi bakışlarını.

Yaşadığı bu anda neye nasıl tepki vereceğini bilememesinden kaynaklı, afallamış bir hâlde derin bir nefes aldı.

PETUNYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin